Hacer Gazel 🕯Nereye gidersem gideyim peşimi bırakmayan kötü talihim etkisini sürdürmeye devam ediyordu. Asla bitmeyecekmiş gibi hep benimle birlikteymiş gibi.
Küçük bir çocukken bile herkesin babası ile geldiği okul, bana işkence olurdu. Ne zaman birilerinden korksam Benim babam seni döver dediklerinde verecek bir cevabım olmazdı. Benim babam dövmezdi. Olsa da dövmezdi. Ama yok. Hiç yok. Gitti. Bir daha geri gelmemek üzere gitti. O yüzden onların babası beni dövebilir ama benimki yok. Yok kelimesi ne kadar doludur benim için bilemezsiniz bu yüzden. İçi boştur oysaki ama bana gelince tonlarca yük ağırlığında bir şeydir.
Böyle bir gidişin bir kız çocuğu için ne kadar ağır bir şey olduğunu anlatsam bile anlaşılmaz. Tek başıma gibiydim onca sene. Annem hep Turhan'la ilgilenirdi. Sorun yokmuş gibi davranırdım ki yorulmasın. İçime atardım çoğu şeyi. Dışlanmalar, hakir görülmeler, ezilmeler... Hepsi içimde bir yerlerde birikirdi. Senelerce sürdü bu. Lisede en yakın arkadaşımı bir kız grubu ölesiye dövdüklerinde polis olmam gerektiğine inanmaya başladım. Babamın yokluğunu polis rozetimle dolduracaktım. Babam dövemez belki ama adalet var diyecektim onlara.
Üniversiteye gittiğimde bile herkese normal davranılırken bir ben, köşeye atılan üvey evlat gibiydim. Bir ben kullanmaktan kararmış sarı bezler gibi öylece görünmez yerlere itiliyordum. Asla ama asla aalayamadığım adaletsizliklerdendi bunlar.
Şimdi. Babam yokken. Hiç olmamış gibiyken. Turhan bu haldeyken. Annemin de sonunda böyle olması adaletsizlik gibi geliyordu. En azından o... En azından o kollarımda hareketsiz kalmamalıydı. En azından o kafayı yiyip delirmemem için beni tutmalıydı. Beni yalnız bırakmamalıydı. Bırakmamalıydı işte.
Ambulansın acı sirenleri çalarken ağlamaktan helak olmuştum. Turhan'a bakması için komşuyu çağırmıştım. Onun için de endişelensem de tüm aklım elini sıkıca tuttuğum annemdeydi. Hareketsizce yatıyordu ve defalarca kalp masajı yapmışlardı. Ambulans doktorunun ilk teşhisi komaya girmesiydi ama ben bunun olmaması için dua ediyordum. Koma demek sessizlik demekti. Ve sessizlik bu dünyadaki en nefret ettiğim şeydi. Tıpkı yok kelimesi gibi içi boş ama ağır bir kelimeydi.
Yollar bitti, hastaneye geldik. Ambulans durdu, annemi indirdiler. Peşlerinden ağlayarak koştum. Yerlerde süründüm. Onu aldılar benden, ben yine kapalı kapılar ardında kaldım. Hemen yanımda üçlü sandalyeler olmasına rağmen yere çömeldim. Sırtımı duvara yasladım ve dizlerimi karnıma çekerek tüm her şeyin bir kabus olmasını diledim. Eğer bitecekse ve hiç olmamış gibi olacaksa yemin ederim kabus olmasına razı olacaktım. Hatta kan ter içinde kaldığım uzun bir kabus bile olabilir. Şayet bir şaka olacaksa da döktüğüm tüm göz yaşlarını unutacağım. Çektiğim azabı da göz ardı edeceğim. Yalvarırım kabus olsun. Yalvarırım bu koca bir yalan olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PROFESYONEL
RomanceO bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.