tam emin değilim ama galiba şu an içinde bulunduğum dünya, bir başka gezegenin ek hizmet binası ve sıra bana geldiğinde numaramı unutmuş, kapının önünde sigara içiyorum. ama artık bazı şeyleri anlayabiliyorum. mesela akıl hastanesinde beynine aldığı sekizinci elektro şoktan sonra iyileştiğini sanan bir gencin eve gittikten sonra oturma odasında televizyon izleyen babasına "bana kafayı yedirttiniz!" diye boğazı yırtılana kadar bağırmasını artık çok daha iyi anlıyorum. mesela içinde yaşayan canavarlara teslim olamayacak kadar korkak bir avuç insanın beni canavar olarak görmesini anlayabiliyorum. aşksız ve sevgisiz bir ilişkinin ürünü olan çocuğun rahimden sonra çıkacağı yerin sadece cehennem olmasını anlıyorum. ben sadece anlatamıyorum. bu da benim lanetim. çünkü hangi çağda yaşarsam yaşayayım, problemlerimi sosyal medyada anlamlı sözler paylaşarak çözebileceğimi sanmıyorum. hiç unutmam bi keresinde babam bana bi kelime söylemişti. aslına bakarsan klasik aile draması. hatta vasat bir hikaye. ama bazen kelimeler zehire dönüşüyor. önce biraz öfkeye karışık mide bulantısı oluşuyor. sonra beyinden iç organlarını tek tek eriterek besin değeri yüksek bir çorbaya dönüştürüyor vücudunu. pipetle içini içiyorlarmış gibi hissediyorsun sanki. ortaokuldan beri etimin içi boş gibi hissediyorum. kemik yok ilik yok kan yok dümdüz et. intihar etmeye değmez bir beden taşıdın mı sen hiç? ben yirmi beş yıldır taşıyorum. bugün gömülme tutkuma daha fazla engel olamayıp bi mezar kazdım iskeletim için. hamam böcekleri daha rahat girebilsin diye delikler açacağım toprağıma. yiyebilecekleri hiçbir şeyim kalmadı. etim yok, zihnim yok, tırnaklarım bile kalmadı. insanlıktan sakladığım en büyük sırrı cesedim anlatacak sizlere. olur da mola verebilirsem cehennemde, çantamda bi türlü ezberleyemediğim şiir, annemin gençlik fotoğrafı ve bir şişe şarap götürüyorum. cinnet garlarında görüşmek üzere. "baba yatak odasından ilaçlarımı getirir misin lütfen..."