Bi ağırlık var sanki içimde. ben ne halt yicem bilmiyorum. sıkıntılara dair milyonlarca kelime yazıldı bu hayatta, milyonlarca ses çıktı insanların ağzından. derdimi daha farklı nasıl anlatabilirim bilmiyorum. insanın ağzından çıkan kelime ağrır mı? ağrıyor işte... keşke şanslı biri olsaydım. o zaman annem beni doğurmazdı. zaten şanslı biri değilimdir, annem benden önce öldü... biraz doluyum galiba bu aralar. sokak lambası patlar diye çığlık atmıyorum. hem sokak lambası patlarsa üst kattaki Meral teyze akşamları parka oturmaya gidemez. çok sever o parkları. bankta oturup kedileri besler sürekli. benim de bi kedim vardı. adı tekila. geçen sene kaybettim. kucağımda uyurken öldü hem de. neyi sevsem öldü sanki. bu inanca tutunup kendimi sevmeye başladım, hala yaşıyorum. yaşamak dediysem; kızgın yağda boğulmak benimkisi...
geceyi sabah etmek için uğraşmaktan çok yoruldum. boş alkol şişeleri birbirine değince çok korkuyorum, ayrı yerlere koyuyorum hepsini. galiba yaşamak için inadım bitmiş artık. çocuk kalsaydım keşke. çocukken bilmezdim uçurum ne demek, düşmek ne demek, yıkılmak ne demek, çürümek ne demek. çocukken bilmezdim bir ip nasıl bağlanır boynuma...
bazen böyle allah güçlü bir sağanak yağdırsın istiyorum üzerime. hem çok zayıfladım. yağmur damlaları rahat taşır beni. alıp götürsünler beni hiç bilmediğim yerlere. içimde kuru bi göl var balıkların çırpındığı, allahın gücü yetmez mi ki içime su serpmeye...
kaldırım taşlarına anlatıyorum derdimi. başka hiç kimsem yok. kestirme yollarda oturuyorum bazen, bana uğrayan olur diye. omzuma dokunan yok. belki de bu yüzden büyük öfkem. bi siyah beyaz fotoğraf karesinde yavaş yavaş kayboluyorum. hüzünlü bir müzik bile çalınmıyor ardımdan. git gide unutuluyorum. kalemimin mürekkebi de azalmaya başladı. bi adım sonrası uçurum. yüzümde biraz uyku kırıntısı var. git gide sesi kısılan martılardan özür diliyorum. böyle veda etmek istemezdim...