bütün günüm kendimi uyutmaya çalışmakla geçiyor. bütün günüm bir şeyleri unutmak için yırtınmakla geçiyor. bütün günüm kendimi un ufak edene kadar öldürmekle geçiyor. kasvetten bayılacak gibi oluyorum artık. ya kötü düşüncelerim yüzünden beynimde rutubet oluştu ya da yıkımlarım küf kokuyor. oysa havalı bir türkü ezberlemek istemiştim hep. böyle arkadaş ortamında içerken ayağı kalkıp bağıra bağıra söyleyeceğim bir şarkıyı ezberlemek istemiştim. onu da beceremedim. gün boyu kulağıma gelen iki ses var sadece. biri üç beş denemede yanan clipper çakmağım ve boş alkol şişelerini aynı poşete koyarken çıkan sesler. insanlığa ait olan ne varsa hiçbirini kendimde göremiyorum. neyimin olduğunu anlatacak bir kavram yok. kendimi size açacak bir kelime bulamıyorum. insanların bana sarhoş muamelesi yapmalarından bıktım. bilincim yerinde benim. acılarım yerinde. o büyük düşüşlerim yerinde. mutsuzluğum da buralardadır, fazla uzaklaşmış olamaz. her şey uzakmış gibi geliyor bana. uzanamadığım kumanda, ölüsüne dokunamadığım annem, yardım etsin diye ellerimi bir türlü yetiştiremediğim allah...
bir gün cesaretimi toplarsam alnımın ortasına bir mermi kovanı yerleştireceğim. hayattayken bir boka yaramayan bedenim, ölünce bir saksı görevi görür belki. tuhaf olan ne biliyor musunuz? hayat sana bir tane yağmur damlası bile vermezken insanlar sizden çiçek açmanızı bekler. siz mutlu olma telaşı içindeyken en basitinden bir güvercinin tepenize yuva yapmasını istersiniz. çok geçmeden o yuva başınıza yıkılır ve kaldırım kenarlarıyla arkadaşsınızdır artık. bu gece bütün gazetelere haber saldım. bir nesil mezarlıkları evi sandı...
aslında insan yedisinde neyse yetmişinde de öyle oluyor galiba. çocukken de böyleydim ben biliyor musunuz? sürekli şey derdim anneme. "bu hastalık beni bitiriyor anne. lütfen beni tekrar doğur..."