*İyi okumalar
Cenk, yatakta debelenen iki bedene "Sıfır duygu!" deyip sinirle kaydı kapattı. Olmuyordu, aralarında his falan yoktu. Sadece üst üste binmiş iki beden gibi duruyorlardı. Ne seyir zevki vardı ne de haz.
"Cenk, saçmalıyorsun abi. Ne çekiyoruz burda romantik dizi mi?"
Cenk oflayıp, kamerasını topladı. Odadaki diğer kameralı aynı düzende bırakırken iki aptalı öylece bırakıp odadan çıkıp gitti. Aptalların da haklı olduğunu biliyordu ama içindeki duygusallığı bastıracsj başka bir duygusallığa ihtiyacı vardı. Bahçeye çıktıktan sonra temiz havayı ciğerlerine doldurdu.
Yuşa'nın dediklerini düşünmeden edemiyordu. Ona 'beni seviyor' derken netti. Başkasına söylemek kolay geliyordu. Kendisine ise söyleyemiyordu. Çünkü aldatılmıştı. Başkasını kandırmak, kendini kandırmaktan kolaydı.
Mete'nin tüm hallerini düşünürken, ayakları onu taşımıyormuş gibi çimenlere oturdu. Elini saçlarından geçirip, dağıttı. Canı sıkkındı, canı çok sıkkındı. 'Hala seni seviyorum' diyen adam, onu severken aldatmıştı. Bunu kabullense tekrar birleşebilirlerdi ama kabullenemiyordu. Sevgili olmadıkları zamanlarda birileriyle takılmaya benzemiyordu bu durum. Bedeninde yer bırakmayacak kadar birini taşırken, başka birine dokunamazdın. Kendisinden biliyordu. Dağıttığı zaman, dağıttığı herkesten tiksinmişti. Yatak arkadaşları yüzüne söylemese bile arkasından 'bok gibiydi, bir daha sevişmem onla' gibi şeyler soylüyordu. Çünkü o an geldiğinde aklındaki piç yüzünden donuklaşıyordu. Mete'nin kızın yanındaki halini unutmuyordu. Kendisinden emin, rahat ve umursamazdı. Yüzünde tiksinti de yoktu.
O yüzden kendini kandıramıyordu işte. Bir kez kandırıp sonunda mahvolduktan sonra aynı boku yemeye gerek mi vardı? Mete'de aralarındaki ilişki için 'bok' demişti. Resmen bokun peşinde savruluyorlardı.
Dağılmayan kafası, depresif hali, sıkıntılı ifadesiyle arkadaşları da onunla takılmamaya başlamıştı. Cenk ortamın havalı ve dalgacı çocuğuydu. Böyle birini somurtkan görünce, ortamdakiler de uzaklaşıyordu. Zaten gerçek arkadaşı olduğu söylenemezdi. Bir elin parmaklarını geçmeyen dostları da hep uzaktaydı. Egemen Kars'ta, Erol Fransa'da, Cemre İstanbul'da, Adem'de hapishanedeydi. Mecbur kendisiyle baş başa kalıyordu.
*
Mete, kaybettiği ihale yüzünden babasından azar yerken sessizce dinliyordu.
Haldun Kocayağız, işlerin başında oldukça 'kaybetme' defterinde yazmayan bir kelimeydi. Oğullarından hata yapmamasını beklemiyordu ama Mete'nin sürekli en büyük rakibine karşı kaybetmesi, adamı bezdirmişti. Üstelik ihaleyi hediye eder gibi vermişti,ikinci kez.
"Bunu oğlum değil, çalışanım yapsa ihanet ettiğini düşünürüm. Mantıklı açıklaman var mı?"
Rakibine bir süre, kendisine uzun bir süre söven adam sonunda onun ağzını açabileceği bir şey söylemişti.
İki gün önce, yapılan ihaleyi karşı tarafa hediye ettiği doğruydu. Eğer Cenk'in babası gelse, teklif zarfını ona göre verirdi ama Cenk gelince zarfı vermek yerine çekilmişti. Çünkü sikik herifin babası, kendi babası gibi değildi. Cenk başarısız olduğunda, onu hemen yurtdışına eğitim almaya gönderceğini söylüyordu. Bu birliktelerken olduğu için senaryoya hakimdi. O zaman Cenk, evi terkedip ona gelmişti. Babası da oğlu geri gelsin diye 'tamam istediğini yap' demişti. Şimdi olsa, Cenk'in düşünmeden siktir olup gideceğini biliyordu. Bu yüzden ikidir onun kazanmasına izin veriyordu. Onun, uzaklaşmasına dayanamazdı. Yanında olmasa bile varlığının aynı şehirde olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı.
"Zarf, başka bir ihale için olan teklifle karışmış. Teklif az olduğundan hiç vermemeyi tercih ettim."
Haldun sinirle "Bu hatayı çocuk yapmaz!" diye bağırınca kafasını eğdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Aşk Meselesi (bxb)
HumorTAMAMLANDI Egemen şuursuzca yaşayan biriydi. İshak ise sadece yaşamaya çalışıyordu.