Bölüm çok az smut içeriyor. Rahatsız olacaklar italik yazılı kısmı geçebilir.
Düzenlenmedi. Yanlışları görmezden geliniz.
Ep. 6- dream
Sırtımdan aşağı doğru kayan elin sıcaklığıyla açtım gözlerimi. Ay ışığında parlayan buz mavisi gözler karşıladı beni. Her zamanki gibi ne düşündüğü belli olmuyordu yüzünden, tek bir duygu kırıntısı bile barındırmıyordu tuvalinde.
Bir anda yatakta olduğumuzu farkettim. Bana sarılmış mıydı gerçekten? Dokunuyor muydu bana? Bu kadar çok mu yakınımdaydı?
"Kaptan?" Mırıltıyla cevapladı seslenişimi. Niye seslendiğimi bile bilmeden baktım yüzüne. Tek hamlede beni altına alarak üstüme çıktığında kalbim hızını iki katına çıkarmıştı bile. O kadar hızlı atıyordu ki, sesini duyacağını sanmıştım.
"Faith?" Cevap vermek için dudaklarımı araladığımda hiç beklemediğim bir şey olmuştu. Kaptanın yumuşak ve sıcak dudaklarının baskısını hissettin dudaklarımda. Ne yapacağımı bilmeden donup öylece kalmıştım. Hareket eden dudakları dudaklarımdan ayrıldı bir anda. Son ana kadar karşılık vermeyen ben o an en sevdiği oyuncağı elinden alınmış bebek gibi hissediyordum.
Tek kolunu belime sarıp, beni kendine doğru çekti. Yatak başlığına yaslanarak kucağına oturttu beni. Onun hamlesini beklemeden ben öptüm bu kez. Heyecandan titreyen ellerimle ensesini kavradım ve onu dudaklarıma daha çok bastırdım.
Belimi saran kolu beni aşağı çekerek daha da kendine bastırdığında zevkle inlemiştim. Bir anda dudaklarım arasından kayan dilini hissettiğimde dudaklarımı daha da aralayarak rahat hareket etmesine izin verdim.
Kalçalarımı hareket ettirerek ona sürtünmemi sağladı.
"Faith."
Dudakları boynumu karış karış gezdi.
"Faith."
Dişlerini tenimde hissettim.
"FAİTH!"
Yakınımdan gelen yüksek sesle yerimde sıçradım. Başımım tam üzerinde durup yüzüme dik dik bakan Kaptanı görmek bana rüyamdaki sahneleri teker teker hatırlatırken bir anda kendimi yattığım yerden ileri atmış, karnımdaki acı yüzünden bacaklarım tutmayınca bir anda yere düşmüştüm. Derin nefesler alarak toparlanmaya çalıştım.
Kollarımı kavrayan kollarla irkilirken, yukarı doğru çekilmiş, az önce yattığım koltuğa oturtulmuştum. Hemen ardından uzattığı suyu içerek hem kalbimin hızlı çarpıntısını, hem de nefesimi düzene sokmaya çalıştım ama olmuyordu. Zihnimde dönüp duran sahneler yüzünden yüzüne dahi bakamıyorken kokusunun her köşesine sindiği odasında güneşin doğuşunu karşılamış olmanın verdiği heyecanla toparlanmak hayli zor olacaktı.
"İyi misin?" Gözlerini bulan gözlerim ruhumdaki utancı acıyla harmanlamıştı. Soluk teni, koyu gözaltları, öncekinden daha donuk bakışları...
Konuşurken sesim titrer diye sesimi çıkarmadım. Sessizce, başımla onayladım onu.
"Neden buraya geldin? Hem de bu haldeyken?"
"Gerekliydi." Yeni uykudan uyandığımdan sesim kısılmış ve çatlamıştı. Bunda uyumadan önce ağlamamın da fazlasıyla etkisi vardı eminim ki.
"Neden?"
"Neden cevabını bildiğin sorular soruyorsun, kaptan?" Bir süre yüzümü inceledi. Ardından ayaklanarak kapıya yöneldi.
"Toparlandığında odana geç. 3 hafta izinlisin." Cevap vermemi beklemeden kapıyı çarparak odayı terketti ve beni odaya çöken sarhoşedici kokuyla başbaşa bıraktı.
Kısa süre sonra paytak adımlarla istemeyerek bile olsa terkettim odasını. Kendi odama geçtiğim gibi terden üzerime yapışmış olan gömleği bir kenara atıp, aynanın önüne geçtim. Kollarımda bir sürü çizik ve morluk vardı. Karnımın etrafı beyaz bir bandajla sarılmıştı. Omuzumun üzerinden dönerek sırtıma baktım. Kürek kemiklerim üzerinde de morluklar kendini belli ediyordu. Eski izlerine yenilerini eklediğim vücudumu iğrenerek süzdüm. Sevilecek gibi değildi.
Kendime bakmaya son verdiğim gibi zar zor şekilde gömleği attığım yerden alarak duş kabinlerinin olduğu yere geçtim, zorpanarak pantolonumdan da kurtuldum. Yavaşça sargımı açmaya başladım. Yaraya su değmesi onun iyileşmesini geciktirecekti. Yine de günlerdir yoldaydım. Aynı kıyafetler hep üzerimdeydi. Toz, toprak, kan ve çamura bulanmıştım defalarca. Duş almam şart olmuştu.
Hızlı ve ılık bir duşun ardından havluma sarılarak döndüğüm odamda Hange'yi bulmak gibi bir beklentim olmadığından onu yatağımda görünce irkilmiştim.
"Hange?" Durgunca beni süzdü. Yorgun olduğu belliydi. Hiç uyumamıştı belki de. O da geride bıraktıklarının yasını tutmuştu.
"İyi görünüyorsun." Ara sıra sancısıyla kendini belli eden yaram bende oturma ihtiyacı uyandırmıştı. Kendimi Hangenin hemen yanına atarak hafiften yatak başlığına yaslandım.
"Olmaya çalışıyorum." Dedim sessizce. "Sen peki? Nasılsın? Neden geldin? Bir sorun mu var?"
"Levi yolladı." Bunu söylerken yüzüne hınzır bir gülüş eklemekten geri durmamıştı.
"Sen de buna inanmamı mı bekliyorsun?"
"Böyle durma da giyin. Yaranı açmışsındır. Yeniden pansuman yapayım." Başımla onayladım onu. Hızlıca üzerime geçirdiğim iç çamaşırlarım ve rahat bol pantolonumun ardından kendimi yatağa geri attım. Hange çekmecedeki ilk yardım kitini çoktan almıştı.
Yaramı hızlıca dezenfekte etti, ardından ne olduğunu bilmediğim bir krem sürdü ve üzerini kapatarak sardı.
"Çekmecenin üzerine ilaç bıraktım. Yemekten sonra içiyorsun. Eğer ağrın olursa ağrıkesici de var." Çalışma masasının üzerindeki yemek tepsisini kucağıma bıraktı. "Bunlar da bitecek. Kesin emir var." Tam arkasını dönüp gitmek üzereyken tuttum kolunu. Omuzunun üzerinden bana baktı.
"Teşekkür ederim."
"Etme." Dedi. Gözlüğünü burnunun üzerinden geri itti. "Sadece iyileş. Bu yeter."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...