Ep. 26- Wedding
Utanarak bir adım attım dışarıya. Faytonun yanında gökyüzünü seyreden Levi beni farkedince dudakları arasına yeni iliştirdiği sigarayı yakmadan geri çekti. Ona doğru attığım küçük ve hızlı adımlar heyecanımı belli ediyordu. Kalbim hızla atıyor, heyecandan tüm vücudum titriyordu.
Beni beğenmiş miydi?
Tüm vücudunu bana dönderdi. Baştan ayağa süzdü beni. Hange ile konuşmamdan sonra Hange her şeyi Levi'ye yetiştirmiş ve Levi de hızlıca bir şeyler ayarlamıştı. Omuzları hafif açık olan açık mavi tülden elbisenin belinde ince, taşlı bir kemerdi. Hafif simli tüller aşağı doğru dökümlü şekilde ilerliyordu. Boynumuysa küçük incilerden oluşan bir kolyeyle süslemiştim. O kadar mükemmel bir görüntü sunmuştu ki bana...
Sonunda önüne vardım. Ellerimi arkamda birleştirerek tepki vermesini bekledim. Vücudumda dolaşan bakışları gözlerime çıktığında derin bir nefes çekti ciğerlerine. Soğukan dudakları arasından çıkan dumanı izledim. Elini bana uzattı. Uzattığı elini tuttum.
"Çok... güzelsin." Utanarak aşağı indirdim başımı. Çenemi nazikçe tutan parmakları yüzümü yukarı kaldırdı. Sıcak dudakları yanağıma narince dokunduğunda tüm vücudumdan bir titreme geçmişti.
"Yiyişmenizi sonraya saklayın, gençler. Düğün sizi bekliyor." Hangenin söylediklerine gülerken Levi'nin göz devirdiğine şahit oldum.
"Nasıl öğrendi?" Diye bana sorunca Hange'nin Levi'yi çoktan kurban bellediği ortaya çıkmıştı bile.
"Boynumu gördü." Başını olumsuz anlamda sallayarak Hange'nin arkadan bağırışlarını görmezden geldi ve Faytona binmeme yardım etti.
Düğün yeri ağaçların arasında, sarayı andıran güzellikte fazlaca büyük bir restorandı. Fayton tam olarak büyük restoranın önündeki büyük çeşmenin etrafından dolanarak tam kapının önünde durdu. Faytondan indikten sonra Levi'nin ödeme yapmasıyla içeri doğru ilerledik. Kapıda davetiyeleri kontrol eden adam ona sunulan davetiyeyi kontrol ettikten sonra büyük kapılar bizim için açıldı. Krem rengi, altın rengi ve kahverengi tonlarında dekore edilmiş büyük salonda kenarlar daire şeklindeki masalarla süslenmişken tam ortada dans için büyük ve boş bir alan vardı. Bazı insanlar masa başında bir şeylee yiyor, bazıları klasik müzik eşliğinde dans ediyor bazılarıysa boş alanlarda toplaşıp şarap yudumlayarak sohbet ediyordu.
Üzerimde ilk kez böyle bir yere gelmiş olmanın gerginliği vardı. Kolunu tuttuğum Levi'nin kolunu daha da sıktım. Dişlerimin bir birine çarpmaması adına çenemi sıkıyordum. Diğer eliyle kolu üzerinde buz kesilmiş elimi tuttu.
"Sakin ol," dedi usulca. Önce düğün sahibiyle küçük bir konuşma geçti aralarında, birkaç kişiye daha selam verdikten sonra ona yakın olan kişilerin de olduğu bir masanın etrafında oturduk. Yemek yediğimiz süreçte etraftaki kadınların Levi'ye baktığını biliyordum. Buraya gelmemeye karar verdiğimde bile Hange bu konuda uyarmıştı beni. Fazlasıyla kız olacağından ve bu kızların genel olarak bekar olup zengin bir eş bulmak için düğünlerde yer aldıklarındam bahsetmişti. Bu konuda Levi'ye güvenim tamdı. Yemek boyunca arkadaşları dışında bir şeyle ilgilenmemişti hatta. Yine de kızların ona böyle bakması beni bile rahatsız ederken onu düşünemiyordum bile. Onu süzen kızlara keskin ve soğuk bir bakış attım. Kırmızı şirin şaraptan bir yudum içerek dikkatimi onlardan masadaki sohbete taşımaya çalıştım ama sürekli dikkatim dağılıyordu.
"Bay Ackerman?" Arkadan duyduğum sesle irkilirken başımı hafiften yan çevirerek gözucuyla baktım sesin sahibine. "Faith?" Levi gibi sandalyemi hafifçe geriye iterek ayaklandım ve elini Levi'ye uzatmış olan babama baktım. Sabit ifadesiyle babamın elini kavradı ve sıktı. Ardından ben oldum babamın hedefi. "Buraya geleceğini bilmiyordum." Elimi nazikçe sıktıktan sonra konuştu. "Bir gün ziyaretime beklerim."
"Fred? Faith'i nereden tanıyorsun?" Duyduğuyla hızlıca beni kendine çekip sararken Levi'nin her an tetikte olup babamı inceleyen bakışlarına takılı kaldım.
"Kendisi kızım olur. Her ne akdar şu an az görüşüyor olsakta kendisi benim için çok önemlidir."
"Kızın çok şanslı." Dedi kadım hayranlıkla babamın bana sarılışını izlerken. "Hem senin gibi bir babaya, hem de Levi gibi bir sevgiliye sahip."
"Ya." Eli omuzumu daha da sıkınca rahatsızca kıpırdandım. Elbisemin kırışmasını bahane ederek yavaşça uzaklaştım ondan. "Öyledir." Dedi. Bana baktı. Bu bakışı biliyordum ben. Dersimi vereceğini söylüyordu bakışlarıyla. Babamın da masa arkasında geçmesinin ardından üzerimdeki gerginliğin büyümesiyle şarabımı tek dikişte bitirdim. Levi garsona ikinci bardak için izin vermemişti. Bu konuda ona sessizce kızdığımda en son sarhoş olduğumda olanları bana hatırlatarak buna alışık olmadığımı söyledi.
"Ne güzel işte. Bu sayede sevgili olduk."
"Olmaz dedim, Faith. Uzatma işte." İnsan içinde olduğumuzdan tepki bile veremedim kulağıma fısıldadıklarına.
"Tamam," diyerek geçiştirdikten sonra suyla dolu bardağı aldım elime. Babamın da üzerimdeki öfkeli bakışları beni geriyorken bu gece asla bitmeyecek gibi hissettiriyordu.
***
En çok yorum yapana gelecek bölümü ithaf edeceğim
Oy verip yorum yapmayı unutmayın
Sonraki bölüm smut olabilir:) tabi burada bol bol yorum görürsem
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...