Episode 4

3.7K 293 184
                                    

Ep. 4- brat

Levi'nin ekibine yazıldığımdan beri sürekli hızlı bir tempo içindeydim. Evrak getir götürleri, ekibe alışmak için onlarla aldığım eğitimler, ettiğimiz sohbetler, akşam yemekleri. Her şey çok fazla gibi gelmişti ilk günde. Ama sonra alışmıştım. İçimde Levi'ye daha yakın olmanın heyecanı da vardı ama Levi yemekler dışında ekibiyle pek fazla zaman geçirmiyordu. Genel olarak hep odasına gömülüydü ve yazdığı, imzaladığı bir sürü evrak işleri vardı.

Bugün de onlardan biriydi. Seferden önceki son gün olmasına rağmen yine her zaman yaptığını yaparak odasına gömülmüştü. Son gün olmasının şerefine her şeyden muaftık bugün. İş yoktu, eğitim yoktu. Günümüzü dinlenerek geçirmemiz söylenmişti. Levi ise bunları dinlememişti, genel olarak üstlerini dinlemiyordu.

Komutanın elime tutuşturduğu evrakları son kez kontrol ettim. Her şeyin yolunda olduğundan emin olduktan sonra kapıyı çalmak için kaldırdım elimi.

"Şu an saçmalıyorsun." Levi'nin yüksek nidası duyulduğunda duraksadım. "Kız benden hoşlanıyor ve sen de benimle konuşması için gaza getiriyorsun."

"Evet. Ne var bunda? Ne zaman hayatına birini alacaksın?"

"Bu seni neden bu kadar ilgilendiriyor? Hem birini alacak olsam neden bu asker Anderson olsun ki?" Kurduğu cümle deprem etkisi yaratmıştı vücudumda. Birden titremeye başlamış, kapıya daha da yaklaşmıştım iyi duymak için.

"Neden olmasın? Yanında ne hale düştüğünü görmüyor musun?"

"Veletlerle işim olmaz benim."

"Sen bilirsin, Levi. Ama bu gidişle yalnız kalacaksın." Adım seslerini duyduğumda geriye doğru bir adım attım. Kapıyı açan Hange beni kapının önünde öylece dikilirken gördüğü için şaşırmıştı. Yüzümdeki yıkık ifadeden de aralarındaki konuşmayı duymuş olduğumu anlamış olmalı ki, öfkeyle çatılmış kaşları yumuşadı, dudaklarını bir şey söylemek için araladı ama söyleyecek söz bulamadığından tekrar kapattı. Karşılığında acı bir gülümseme sundum ona.  Levi ile yüzleşebilecek gücüm olmadığından bakışlarımı Hange'nin yüzünde sabit tutarak evrakları da eline tutuşturdum.

"Komutan Erwin gönderdi. İmzalanması gerekiyormuş." Bir adım daha gittim geriye. Hafifçe eğildikten sonra hiçbir şey söylemeden ve söylemesine izin vermeden terk ettim koridoru.

Ne hissedeceğimi bilmez halde adımlar attım. Beni sevmediğini biliyordum. Sevmek zorunda değildi. Ondan beklediğim beni sevmesi de değildi gerçi. Yine de beni sevmiyor olduğunu ondan duymuş olmam canımı yakmıştı. Göğüsüme bağlı ağır bir taş vardı sanki. Bu taş ciğerlerimi eziyor, nefes almamı engelliyordu, beni ağırlaştırıyordu. Attığım adımları nasıl attığımı dahi bilmiyordum. Zihnim bulanmıştı. Görüş alanımı kaybetmiş gibiydim.

"Faith." Endişeyle ses çığlık atan zihnimi susturdu. İsmimi seslenen kişiye kaydı bakışlarım. "Bu halin ne senin? Noldu böyle?" Jean'ın sıcak avuçları yanaklarımda yer edindi. Farketmeden akıttığım gözyaşlarımı sildi. "Biri bir şey mi söyledi? Kim söy-" kendimi tutamadım. Dudaklarımdan kaçan hıçkırık onu susturdu. "Faith." İsmim yumuşak tınıda terketti dudaklarını. Kolları vücudumu sardığında üzümü göğsüne gömdüm. Saçlarımda hissettim elinin birini. Boş koridorun bir köşesine geçtiğimizde ne kadar öyle kaldığımızı hatırlamıyordum.

Sonunda sakinleşmeyi başardığımda ondan ayrılarak kısa saçlarım arasında sakladım yüzünü.

"Artık anlatmak ister misin?" Şefkatle bana bakan Jean'a başımı salladım onaylarcasına.

"Levi meselesi."

"Levi meselesi." Beni tekrar ederek mırıldandı bıkkınca.

"Hange ile konuşuyordu. Benimle ilgili."

"Seninle ilgili mi?"

"Evet. Veletlerle işim olmaz dedi." Kurduğum cümle yaşlı gözlerime rağmen gülmeme sebep olmuştu.

Veletlerle işim olmaz.

"Beklediğim bir şey yoktu elbette. Yine de beni umursamadığını bilmek canımı yaktı."

"Toparlanman gerek. Şimdi bunları düşünmemelisin."

"Biliyorum, biliyorum." Gözlerimi iyice kuruladıktan sonra saçlarımı geriye attım. "Sadece rahatlamaya ihtiyacım vardı. İyi olacağım, merak etme."

"Bu iyi, çünki akşam yemeğinde çok zengin bir sofra bekliyor bizi."

"Ne?" Yaslandığım yerden uzaklaşarak kolundan tuttum onu. "Sasha hepsimi yemeden gidelim hemen."

"Neyi yemeden?" Gözleri parlayarak bize bakan Sasha heyecanla sordu.

"Kim neyi yiyor?" Ardından çıkan Connie ile şaşırmıştım.

"Siz ne zaman geldiniz?"

"Bunun ne önemi var? Ne yiyoruz?"

"Yemek, Sasha. Hadi gidelim. Fazla bir şey kalmadı zaten."

"Sen bizimle mi oturacaksın?"

"Evet. Hadi gidelim."

Just A Soldier - Levi AckermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin