Medyada benim çizdiğim resimlerden biri var. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur. Düzenlemeye üşendim. Yanlışları görmezden geliniz.
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen
İyi okumalar
***Ep. 10- İ love you
Sabah kalktığımdan beri vücudumu saran rahatsızedici ağrılar ve midemi çalkalayan bulantı aralarında savaş vererek yataktan çıkmama engel olmaya çalışıyordu. Sonunda bulantı galibiyetini ilan etti ve kusmak için kalkmak zorunda kalkmıştım. Kimse yokken, herkes kendi evindeyken böyle bir durumda olmak berbattı çünki ben kendime normalde bile bakamayan biriyken birileri illa yardım ederdi. Ymir ve Historiaya gidebilirdim. Eren, Mikasa ve Armine de gidebilirdim ama onları kendi sorunlarımla rahatsız etmek istemiyordum. Üstüne üstlük kahvaltıdan önce ahırı temizlemem gerekiyorken kahvaltı saati bile geçmişti ve ben ahırı temizlemek zorundaydım.
Üzerimi hızlıca değiştirdim. Hava düne nazaran daha soğuk olduğundan içinde rahat edebileceğim ama kalın birkaç parça giyindim hemen. Eğitimlere ara verildiğinden üniforma giyme ihtiyacı duymuyordum. Benim gibi geride kalanların hepsi böyle yaptığından sorun teşkil edeceğini de düşünmemiştim. Tamamen hazırlandığımda elimi yüzümü yıkadığım gibi kendimi soğuk havanın kollarına atmıştım. Aralık ayının başlangıçlarıydı. Hava her gün biraz daha soğurken giydiklerimin ince olduğu düşüncesiyle montuma daha da sarılarak ahırın yolunu tuttum.
"Geciktin." İçeri girdiğim gibi küçük tahta sandalyede oturup gözleri kapalı şekilde geriye yaslanmış olan bedenle irkildim. Zihnimin bir yanı ona uzanıp yanaklarını sıkma isteğiyle kalbime yüklenirken, diğer yanım bunu yaparsam cezamın iki katına çıkacağını söyleyip duruyordu.
"Özür dilerim. Fazla oyalandım." Diye yaln söyleyerek boş bir açıklama yaptım ama o benim cevabımı es geçerek emrini verdi.
"Başla. Geç bile kaldın." İşleri yaptığım sürede sürekli gözünün üzerimde oluşu beni aşırı rahatsız etmişti. Sürekli dikkatlice izleniyor olmak ve bunun farkında olmak çok kötüydü. Hep en ücra köşeleri gösteriyor ve temizlememi söylüyordu. İş sonunda tüm dışkıları temizlemiş, atların sularını değiştirmiş, hatta örümcek ağlarını bile temizlemiştim.
Son kez içeriyi inceledikten sonra kollarını önünde birleştirerek bana yaklaştı.
"Fena değil." Dedi. Hep yaptığı şeyi yaparak yüzümü incelemeye başladığında rahatsız olsam bile gözlerimi çekmedim gözlerinden. Çünkü onu bu kadar yakından izlemek fırsatı hep elime düşmezdi.
Yüzümde gezinen bakışları saçlarımda takılı kaldı. Önce elini uzattı saçlarıma. Bir anda ne yaptığını farkedermiş gibi hemen geri çekilerek saçımda saman kaldığını söyledi. Hızlıca temizledim ve sonra söyleyeceklerine kulak verdim.
"Temizliği de yaptığına göre dersini aldığını düşünüyorum."
"Aldım, efendim." Dedim kısık sesle.
"Neymiş o ders?"
"Size saygı duyduğumdan değil, üstüm olduğunuz için emirlerinizi uyguluyorum."
"Dersini aldığına göre gidebilirsin. Cezanı burada sonlandırıyorum."
Odama geri döndüğümde saat yemek saatine çok yakındı. Ama ben üzerimde dışkı kokusuyla yemeğe inemeyeceğimden duş almayı öğle yemeğine feda ederek kendimi sıcak suyun kollarına atmıştım. Sıcak suyun altındayken zihnimi kaptanın saçıma uzanması doldurup duruyordu. Elektrik çarpmış gibi bir anda uzaklaşmış olması hiç beklemediğim bir şeydi. Ahırı temizlediğim için iğrenmiş miydi? Onunla tensel temas kuran çok az insan görmüştüm. Öte yandan tek dokunduğum an ona sarıldığım andı. Ve yakamdan tutup beni kendine çektiği an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...