Ep.16- "how do you feel, captain?"
"Hiçbir şey söylemedi mi?" Diye sordu tüpteki kırmızı sıvının ağzına tıpa takan Hange. "Gerçi söylemez." Omuz silkerek kırmızı sıvı dolu cam şişeyi diğerlerinin yanına koydu.
"Zihninde çözemediğim bir tüy yumağı var. Ağrılarım bunu daha da karmaşıklaştırırken çözemiyorum. Şu an bi' boşluktan başka hiçbir şey hatırlamıyorum. Düşünmekse başımı daha da ağrıtıyor."
"Sonuna kadar böyle gidecek değil ya. İlla hatırlayacaksın. Kendini fazla zorlamanın bi anlamı yok." Düzenlediği tüplerin ardından kalçasını tezgaha yaslayarak bana döndü ve kollarını açtı. "Hadi gel buraya." Oturduğum yerden kalkarak yorgunca adımladım ona doğru. Alnımı göğsüne yaslayarak kollarımı beline doladığımda o da sıkıca sarılmıştı bana.
Bir anda zihnimde bir kıvılcım hissettim sanki. Kıvılcım yavaşça ateşe dönüştü. Üzerime çöken karanlığı aydınlatırken düşüncelerimi bir birine dolayan kıvılcımı yakarak kül etti.
O an hatırladım.
Kalbinin hızını...
Onu öpüşümü...
Belime sarılışını...
Nefesimin boğazıma tıkandığını hissettim. Ne gelmiyor, ne gitmiyordu. Kaskatı kesilmiş şekilde kalmıştım.
"Hatırladım," diye mırıldandım. Sesim kendi kulaklarıma bile zor ulaşınca başımı Hangenin göğüsünden kaldırarak yüzüne baktım. "Hange, hatırladım." Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama Hange'nin yumuşak ifadesini gerginlik ele geçirdiğinde ondan ayrılarak hemen arkamdaki masaya yaslandım. "Ben onu öptüm."
"NE?" Yüksek çıkan sesi kulaklarımın çınlamasına sebep olmuştu. "VE HALA HAYATTA MISIN?" Bir anda omuzlarımdan tuttu. "Bana bak. Sana bir şey yapmadığına eminsin değil mi?"
"Sarıldı," dedim. "Karşılık verdi. Sarhoş olduğumu anlayınca geri çekildi. Bu yüzden sabah..." cümlemi devam ettiremeden sesli bir küfür savurdum. "SİKTİR YA. ŞİMDİ BEN ONUN YÜZÜNE NASIL BAKAYIM?"
"DELİ MİSİN KIZIM SEN? ADAM SANA KARŞILIK VERMİŞ SEN YÜZÜNE BAKMAKTAN BAHSEDİYORSUN. GİT HATIRLADIĞINI SÖYLE."
"ASLA YAPAMAM."
"NEDEN?"
"KORKUYORUM," dedim. "Korkuyorum Hange. Hayatımda hep bir şeyler ters gitti ve yine giderse diye korkuyorum. Hep ilk adımı ben attım. Atacak biri değil ama sonraki adımlar ondan gelsin isterdim. En azından her şeyin iyi olacağına dair inandırsa beni. "
O günkü konuşmadan sonra Hange bir şey dememişti ama ondan köşe bucak kaçmama neden olmuştu. Levi ile beni ne zaman yanyana görse hep imalı bakış ve gülüşler sergiliyor, Erwin tarafından uyarılarak kendini toparlayıp bir süre sonra tekrar aynı şeyleri yapmaya devam ediyordu.
Hange ve Levi ile aynı ortama düşmemek için verdiğim çaba balkonda oturduğum gece son bulmuştu. Arkama yaslanarak bacaklarımı kendime çekmiş, öylece kafamı dinliyordum. Uykuyla uyanıklık arasındayken balkonda duyulan adım sesleriyle uyanıp sersem şekilde etrafa bakındım. Aniden yanıma yerleşen bedenle refleks olarak kalktığımda yaptığım şeyi beklemiyormuş gibi baktı yüzüme.
"Neden kalktın?"
"Rahatsız etmemek için."
"Etmiyorsun, otur." Tekrsr oturduğumda incelediğim tek şey çizmelerimdi. O yanımdayken başımı kaldırıp gökyüzüne bile bakamıyordum. Gözlerini aldatmış gibi hissediyordum o zaman.
İçimden söyle de kurtul diye bağıran kalbimi susturmaya çalıştım. Artık vereceği tepkiyi görmek, hayatıma bir yön vermek istiyordum. Kaçmak beni tüketmişti. Kalbim hızını artırdı, nefesim kesilir gibi oldu.
"Kaptan," dedim. Bir süre duraksadım. Bakışlarının gökyüzünden bana döndüğünü hissettim ama başımı yerden kaldırmadım. "Ben hatırlıyorum." Çöken sessizlik ruhumu delip geçiyordu. Söylediğim için tam da pişmanlık hissiyle dolmaya başlamışken konuşmuş olması beni rahatlatmıştı.
"Ne zamandan beri?"
"Senin odandan ayrıldıktan bir süre sonra."
"Peki..." oturduğu yerde vücudunu bana döndürdü. "Nasıl hissediyorsun?" Sonunda başımı kaldırıp yüzüne bakma cesaretini göstermeyi başardığımda merakla beni izlediğini gördüm.
"Ben ne hissettiğimi gayet iyi biliyorum, Kaptan. Şu an önemli olan şey benim değil, senin hislerin." Göz bebeklerinin titrediğine şahit oldum. "Sen nasıl hissediyorsun?" Diye sorusunu ona sordum. Hiçbir şey demeden başını çevirdi önce. Sorduğum soruya soruyla karşılık vermeyi seçti.
"Neden daha önce söylemedin?"
"Korktum." Net bir şekilde cevapladım sorusunu. "Her şey ters gitmeye devam ederken yine bir şeyleri elime yüzümü bulaştırmaktan ölesiye korktum. Belki sen konuşursun diye bekledim. Yapmayacağını biliyordum ama ⁰Ama merak etmekten alıkoyamıyorum kendimi. Tekrar öpmek istesem bana yine sarılır mısın?" Gözleri tekrar gözlerimi buldu. Ona yaklaştığımda dudaklarıma kaydı bakışları. Nefeslerimiz bir birine çarpana kadar yaklaştım. Dudaklarımı hafiften dudaklarına sürttüm. Bir anda dudaklarının baskısını alt dudağımda hissettiğimde kendimi tutmadan ileri ittim başımı. Dizimin üzerinde doğrularak elimle çenesini yukarı kaldırmasını sağladım. Belime sardığı kolunun ardından öpüşünü daha da derinleştirdiğinde istemeden bir inleme salmıştım dudaklarım arasından.
Nefessiz kaldığımızda kendimize gelmek adına ayırdık dudaklarımızı. Alnımı anlına dayadım. Kalbim adeta boğazımda atıyor, tüm vücudum heyecandan dolayı titriyordu. Nefesim az da olsa düzene girdiğinde başımı omuzuna gömerek sıkıca sarıldım ona. Yapmadığım günlerin inadına derince çektin kokusunu içime. Bir kolu hala belimi sıkıca sararken diğer eli sakince saçlarımı okşuyordu.
"Bu konuda ciddi bir konuşma yapmamız gerekecek."
"Şimdi değil." Diye boynuna daha da gömüldüm.
"Neden?"
"Uykum var çünki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...