Episode 5

3.8K 293 221
                                    

Ep. 5- Death

Ölümün ensemizde olduğu gerçeğini redd edemeyiz. Bu yüzden söz ver bana. Eğer ben ölecek olursam ona bu konuda hiçbir şey söylemeyeceksin

Petranın ağaca yaslı olan bedenine şokla baktım.

Ölmüş müydü yani?

Bu kadar basit miydi her şey?

Tüm toprak, ağaçlar Levi'nin ekip üyelerinin kızıl kanına boyanmıştı.

Ölmüşlerdi.

Bu kadar erken mi?

"FAİTH." İsmimi haykıran ses beni kendime getirdi. Bir anda dişi titanın tekmesini bana doğru savurduğunu farkettim.

Hareket et!

Sonunun Petra gibi olmasını istemiyorsan hareket et!

Geriye sadece sen kaldın, hareket et!

Kancaları ağacın tepesine ateşledim. Kendimi yukarı doğru çekmeye çalıştım ama bir sorun vardı.

Kancalardan biri çalışmıyordu.

Tek kanca bana dişi titandan kaçmam için yardım etse de ağırlığımı daha fazla taşıyamayarak ağaçtan ayrılmış ve beni 200 metreden aşağıya doğru bir yol çizmeye terketmişti.

Bu kadar olamaz.

Kancaları tekrar ateşledim. Bu kez ikisi de çalışmadı. Karnıma çarpan dal vücudumun acıyla kasılmasına sebep oldu.

Hayır, bu kadar erken olamaz.

Yere çakıldığım anı görmek istemiyordum, kapattım gözlerimi.

Seni seviyorum... kaptan...

Belimi kavrayan kol beni yukarı doğru çekmeye başladı. Ani refleks olarak düşmemek için beni tutan kişiye sıkıca sarıldım ama gözlerimi açmadım. Kapalı gözlerime rağmen kokusundan anlamıştım kim olduğunu. Odasına sinen o kokuydu bu.

Levi.

Beni kurtarmıştı.

"İyi misin, asker?" Sesindeki yorgunluk ve kırıklık bastırsa bile hissediliyordu. Nefesimin kesildiğini hissettim. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. Sırası değildi. Tamamlamamız gereken bir görevimiz vardı.

Ereni korumak.

"Anderson?" Ne zaman tuttuğumu bilmediğim nefesimi bıraktım ve rahatsız olmaması adına ondan biraz uzaklaştım.

"İyiyim, kaptan." Beni bir ağacın dalına bıraktı. Ardından geride bıraktığı manzaraya yukarıdan bir göz gezdirdi.

Arkadaşlarının bedenlerine, yok olan ekibine.

Ona doğru bir adım atmaya yeltendim ama sağ bacağım uyuşmuş gibiydi. İleriye atamadığım ayağımda bir sorun yoktu. Sorun karnımın sol tarafındaki yaradaydı. Adrenalin yüzünden ağrısını hissetmesem de kan beyaz gömleğimi çoktan boyamıştı kendi kızıllığına.

Ne zaman yaralandım?

Hatırlamıyordum, hayır.

Bakışlarım hala arkadaşlarını inceleyen kaptanı buldu. Dengemin bozulduğunu hissettim. Gözlerim kararıyordu.

"Kaptan." Donuk bakışları önce beni, sonra karnımdaki yarayı buldu. Gözleri irice açılırken hızlıca üzerinde durduğumuz ağaca yaslayarak oturmama yardım etti. Elleri yaramı buldu. Eliyle yarama baskı uyguladığında acı dolu inlememi bastıramadım. Gözlerimi kapattım, başımı da ağaca yasladım.

"Asker Anderson." Belli belirsiz duyduğum sesle araladım gözlerimi. Gözlerimi açtığımı gören Kaptan bir süre duraksadı. Gözleri yaramla yüzüm arasında dolaştı. "Ölme."

İsteği karşısında gülümsedim ona. O ise ifadesizliğini koruyarak yüzümü inceledi.

"Emredersiniz, Kaptan."

***
Sıçrayarak kabustan uyandığımda, karnımdaki sancıyla yatağa geri yatmak zorunda kalmıştım.

"Hey,hey, hey, sakin ol!" Aniden başımda beliren doktorla yatak başlığına yaslanmak için geriye doğru kaydım. Sırtımdaki yastığı dikleştiren doktor hemen ardından yaramı kontrol etti. "Bir sorun yok gibi duruyor."

"Saat kaç." Beyaz önlüğünün cebindeki saati çıkardı.

"Gece ikiye geliyor."

Kaptan uyumamış olabilir 

Hızlıca doğruldum. Ayakucuma bıraklımış temiz kıyafetler arasından siyah pantolon ve beyaz gömleği aldım.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

"Bir sorun yok gibi duruyor dedin."

"Daha iyileştiğini söylemedim, yatağa geri dön, Anderson!" Gömleğin son düğmesini de bağladıktan hemen sonra kalktım yataktan. Arkamdan söylenen doktoru geride bırakarak aksak adımlarlarla odayı terkettim.

Kaptanın odasının olduğu koridora vardığımda, kendimi sorgulamıştım.

Buraya geldin de eline ne geçti, Faith? Sana yaşadığın için teşekkür etmesini falan mı bekliyorsun?

En azından iyi olduğunu bileyim, geri dönerim.

Zihnimle çatışmayı bir kenara bırakarak sessiz koridorda ağır ağır adımladım. Kapınının altından sızan titrek ve zayıf ışığı farkedince durarak kapının bir kenarına çöktüm. Bu dönemleri iyi biliyordum. Her sefer sonrası günlerce Levi'nin uykusuz ve yorgun olduğunu farketmiştim. Bazı seferlerden döndüğü geceler odasının önüne gelip, onunla birlikte sabaha kadar arkadaşlarının yasını tuttuğum geceler bile olmuştu. Birlikte sabahlardım onunla.

Yine o gecelerden biriydi ama bu gecenin darbesi daha ağır inmişti. Sadece arkadaşlarını değil, ailesini de kaybetmişti. Vicdanının yükünde eziliyor, kendini suçluyordu. Buna emindim. Benimle asla hisleriyle ilgili konuşmamıştı ama emindim bir şekilde. Sessizliğinin ardında temiz bir geçmiş olmadığını da düşünüyordum.

Her gece olduğu gibi bu gece de paylaşamadığı dertlerine ortak oluyordum.

***
Umarım bölümü seversiniz:)

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın

Just A Soldier - Levi AckermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin