Ep. 21- Enemies
Mavi gökyüzü...
Gözlerimin gördüğü tek şey mavi gökyüzü...
Bulutlarla süslü, kuş seslerinin yükseldiği, sonsuzluğa uzanan, masmavi, parlak gökyüzü...
Etrafa sessizlik çökmüştü. Korkudan ve acıdan etrafıma bakamıyor, öylece yüryüzü üzerindeki mavi gökkubbeyi izliyordum. Tüm vücudum acıdan kasılıyor, ciğerlerim üzerindeki baskı nefes almamı zorlaştırıyordu. Ayaklarım üzerinde bir ağırlık vardı ve ayaklarım uyuşmuştu.
Adım sesleri duyduğumda sesimi çıkarmaya çalıştım. Göğsümde acının yarattığı baskı izin vermiyordu, nefes alırken bile acıyan ciğerlerime sanki bir şeylee batıyordu.
Zar zor kafamı seslerin geldiği tarsfa çevirdiğimde gözdüğüm kızıl saçlı asker yerde yatan askerleri kontrol ediyordu. Aramızdaki mesafe 5 metreden fazla değildi. Kolayca ulaşabilirdim belki de.
Elimin altında olan küçük taş parçalarından birini kavrayarak ona doğru attım ama taş benden uzaklaşmamıştı bile. İkinci kez denediğimde yolu yarılamayı başaran parça onun da dikkatini çekmişti. Önce taşa, sonra bana kaydı bakışları. Hızla yanıma geldi, durumumu inceledikten sonra ayaklarım üzerindeki ağırlığı kaldırdı. Vücudum aniden gevşediğinde gözlerim tekrar kapanmaya yol aldı. İkinci kez karanlığa gömülmüştüm.
Ne kadar baygın kaldığımı bilmiyordum. Ama yeniden kendime geldiğimde tanıdık bir kokunun eşliğinde hareket halindeydim. Birinin kucağındaydım ve bunun Levi olduğuna da emindim. Ama farklı bir şeyler vardı.
Esen ılık rüzgar yüzümü yalayıp geçiyordu ve kendisiyle daha önce hiç tatmadığım bir kokuyu taşıyordu bana.
Kuş sesleri sus seslerine karışmıştı ve su sanki hiç olmadığı kadar coşkundu.Hareketlerimiz durduğunda araladım gözlerimi. Gerçekten de Levi'nin kucağındaydım. Bir kolunu belime sarmış, diğer eliyle dizginlere asılmıştı. Başımı hafifçe kaldırarak manzaraya baktım.
Önümde büyük, masmavi bir su kitlesi vardı. Rüzgar onu sağa sola savuruyor, oysa tekrar bir araya toplanıyordu. Güneş ışıkları eşliğinde öyle tapılası duruyordu ki... bu güzelliği anlatmaya kelimeler asla yetmezdi.
"Okyanus," Arminin hayranlık dolu sesi duyuldu.
"Dokunmak istiyorum." Cılız çıkan sesimi Levi'ye duyurdum.
"Tehlikeli olabilir." Belimdeki eli beni kendine doğru daha da çektiğinde dudaklarımla temas eden boynunu öptüm.
"Umrumda değil. Hem sen varsın, beni korursun." Elimi suya doğru uzattım. "İzin ver dokunayım."
Derin ve bıkkın bir nefes aldığını duydum. Ardından dik bir şekilde oturmamı sağladı. Attan indikten sonra yaralarıma dikkat ederek beni de indirdi. Yürümeme izin vermeden kucağına aldığında ilk baktığım şey etrafımızdaki askerlerdi.
Sasha, Connie, Jean, Mikasa, Eren, Armin, Hange.
Levi onlara rağmen şaşırtıcı şekilde rahat davranıyordu.
Nihayet suya ulaştığımızda diz çöktü. Yavaşça beni yere bıraktığında avuçlarım arasına aldım suyu. Buz gibiydi. Rüzgar, sanki üşümeme inat daha çok su getirmişdi ayaklarım altına.
"GÖZLERİM YANIYOR, KES ŞUNU."
"Bunun tadı tuzluymuş."
"Burada tüccarların sonunu getiremeyeceği kadar su var, inanılmaz."
"Şimdi biz kazandık mı?" Avuçlarım arasından akıp giden su birkaç küçük taş parçası bırakmıştı geride. Şu an duvarların dışındaydık. 100 yılı aşkın bir süredir verdiğimiz bu savaştan, kaybettiğimiz insanlardan sonra duvarların dışında rahatça dolaşıyorduk. Düşmanı yenmiş miydik yani? Bu kadar mıydı? Artık özgür müydük?
"Hayır." Eren suyun uzandığı sonsuzluğa uzattı parmağını. Aklımı okumuşcasına dalgınca konuştu. "Asıl düşmanlarımız oradalar."
.
.
.
.
Çerezlik bölümle karşınızdayım.Tatminedici değil ama ara bölüm olarak iyi.
Elimden geleni yaptım.
Ve merak etmeyin, finale daha çok var😏
Gelecek bölüm haftasonu gelir anca.
Lütfen Yb yerine güzel yorumlar yazın.
Görüşürüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...