Düzenlenmedi
***Ep. 7- Fear
Yaralanmam üzerinden pek fazla zaman geçmemişti. Buna rağmen yaram gözlegörülür şekilde hızlı iyileşme gösteriyordu. Tabi bunda sürekli bir ilgi gösterisiyle karşılaşmamın da etkisi vardı elbette. Komutan Erwin bile beni gördüğünde şaşırmış ve eskisinden çok daha iyi olduğumu söylemişti bana. Bu bana beklenmedik bir olay gibi gelmişti. Kaptan Erwin'i arkadaşları dahil kimseye iltifat ederken görmemiştim çünki. Gerçi bana söylediği şeyin iltifat sayılıp sayılmadığını bile bilmiyorum ya o ayrı konu.
"Bunu da ye!" Ağzıma uzatılan lokmayı iterek olabildiğince geriledim.
"Hayır."
"Ne demek hayır?" Bir anne edasıyla ellerini beline koyan Hange'ye yalvarır gözlerle baktım.
"Kusacağım."
"Tekrar yersin."
"Böyle kalıp, hiç kusmasam?"
"Hayır."
"Evet."
"Hayır."
"Hange, onu rahat bırak!" Bir anda revir kapısında beliren adamla kanımın çekildiğini hissetmiştim. En son odadayken ateşim çıktığında revire getirilmiş ve o zamandan beri buradan çıkmamıştım. En son da Kaptan Levi ile olan görüşmem onun odasındaki görüşmeydi ki gördüğüm rüya yüzünden yüzüne doğru dürüst bakamamıştım bile. Uzun zaman zihnimi ele geçiren o rüya beni öyle etkisi altına almıştı ki Kaptanın yüzünü görmemle tekrar aklıma gelmiş ve zihnimi bulandırmıştı.
Hange'nin yüzünde beliren gülüş bulanık zihnimde korku tohumlarını yeşertti. Her an ters bir şey yapabilir ve ya söyleyebilirmiş gibi görünen ifadesinin ardından tam da konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki, Kaptanın uyarısıyla tekrar kapatmıştı ağzını. Sonrasındaysa her ikisi de atışarak beni revir odasında tek başıma bıraktılar.
Günler haftaları kovaladı. Seferden sonra her şey eski rayına oturmuştu artık. Dikişlerim söküldükten sonra doktor antremanlara katılmadığım sürece masa başı eğitimlerine gidebildceğimi ve odama geri dönebileceğimi söylemişti. Yaram tam iyileşene kadar zorlarsam daha kötü olabilir demişti. Odada oturmak düşündüğümden daha sıkıcıydı. Bu yüzden antremanları kenarda köşede oturarak izleyebileceğimi düşünürek terkettim odayı.
Mike ile tehçizat dersi olduğunu biliyordum. Mike bunun için sorun yaratacak değildi.
"Faith?" İsmimin dile getirilmesiyle arkamı dönerek sesin sahibine asker selamı verdim.
"Yüzbaşı Mike."
"Seni buralara hangi rüzgar attı? İzinlisin sanıyordum."
"Evet, izinliyim. Eğer izniniz olursa eğitimleri izlemek için buradayım." Gülümsedi. Gözleri hafif kısıldı.
"Elbette! İstediğin kadar burada durabilirsin."
Kenarda bir süre oturup, yeni acemilerin tehçizatlarına alışma süreçlerini izledim. Düşenler, yaralananlar, ilk defa olmasına rağmen çok iyi başaranlar vardı. Gün batımına doğru biten eğitimden sonra ayakta durmaktan bitap düşen Mike kendini yanımdaki kütüğün üzerine atarak mendiliyle alnının terini sildi.
Bir süre sessizce izledik gün batımını. Sessizliği bozan ilk Mike oldu.
"Nasıl yaralandın, Faith?" Sorusu karşısında derin bir nefes alıp, zihnimi eski anılarımla doldurdum. Levi'nin belimi tutuşu aklıma geldiğinde kalbim hızını artırırken ölen arkadaşlarımın donuk ifadeleri bunları düşündüğüm için vicdan azabıyla dolduruyordu.
"Ben.. " Yutkundum. "Petrayı gördüm. Ölmüştü. O an... o an dikkatim dağıldı. Dişi dev bana saldırdığında manevra tehçizatım çalışmadı. Kancalar tutunmadı." Yanağımdaki ıslaklığı elimin tersiyle sildim. "Galiba düşerken bir dala çarptım. Bilmiyorum. O an farketmemiştim. Sonra..." ismini başka birinin yanında dile getirmenin heyecanıyla dudaklarımı bir birine bastırdım. Uzun süreli sessizliğimden meraklanan Mike "sonra?" Diye devam etmemi bekledi.
"Kaptan Levi düşmeden yakaladı beni."
"Levi çok yıprandı." Dedi Mike. Dirseklerini dizine dayayarak öne doğru eğilip kamburunu çıkardı. "Ailem dediği ekibinin hepsini kaybetti. Böyle seferlerden sonra kendini hep bir odaya kapatıp dostlarının yasını tuttuğunu biliyorum. Kendi vicdanıyla baş başa kalır. "
"Hiç mi destek kabul etmez? Yanında birinin olmasını istemez mi? Öylesi daha kolay olur. Sorunlar ve üzüntüler paylaşılarak azalır ne de olsa."
"Henüz bunu başababilen biri olmadı. Levi çetin cevizdir. Sabit ifadesi arkasında ne sakladığını asla bilemezsin."
"İyi de neden?" Dedim isyan edercesine. "Kendine neden bu kadar eziyet ediyor? Neden bu kadar yükleniyor? Bir insan bunu kendine neden yapar?"
"Dediğim gibi sabit ifadesi arkasında ne sakladığını asla bilemezsin. Ama çok bilmek istiyorsan git kendine sor." Söylediği şeyle kalbim tekledi. Bunu yapabilir miydim? Hayır yapamazdım. Mike bunu biliyordur ki, dalga geçmek için söylemişti muhtemelen.
"Dalga geçmesene." Burnundan bir gülüş bıraktı cevabım karşısında.
"Ne o? Korktun mu?"
"Korkmak mı? Neden korkayım?"
"Bilmem? Herkes ondan korkar. Acemiler üzerinde disiplinini biliyorsun."
"Bu korkmak için bir sebep değil ki."
"Yaa." Ağırlığını tek dirseğine vererek gövdesini bana dönderdi. "Korkmuyorsun yani?"
"Korkmamı gerektirecek bir durum görmüyorum." Kaşlarını kaldırarak bana baktığımda verdiğim cevabın yetersizliğinden şüphe ederek açıklama ihtiyacı duydum. "O kötü biri değil. Kendini halkın özgürlüğü ve güvenliğine adamış biri. Evet ağır bir disipline sahip ama bunu yapmazsa askerler arasında yaranacak karmaşa da belli. Sert duruşu arkasında sakladığı şeyleri bilemem elbet. Yıllardır burada ve kim bilir kaç askerini, arkadaşını kaybetti. Hangi acılarla dövülerek bu sert haline geldi." Onu neden böyle savunduğumu bilmeden avuçlarımda gezdirdim bakışlarımı. "O bir canavar değil, Yüzbaşı. O da bir insan. Sert görünebilir ama her kes kadar onunda destek ve sevgiye ihtiyacı var."
"Bu kadar iyi tanıyorsun yani?" İmalı bakışlarının beni incelediğini biliyordum. Hatta titreyen sesimden, sürekli ondan kaçan göz bebeklerimden bir şeyler seziyor bile olabilirdi belki de. Yine de susmadım.
"Tanımıyorum." Gözlerine baktım cesurca."Buna fazla imkanım olmadı. Ama bir şekilde biliyorum işte. Korkmam gerekmediğini biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...