Episode 17

3.6K 283 106
                                    

Bölümü yazmam 2 günümü aldı. Yine de içime sinmedi nedense. Düzenleme de yapamadım. Bu yüzden görmezden gelin lütfen

Tek istediğim oy ve yorum. Lütfen bunu az görmeyin.

Hafta içi derste olduğumdan bölüm yazamıyor ve paylaşamıyorum. Ama haftasonları elimden geleni yapıyorum.

Umarım seversiniz.

İyi okumalar




Ep. 17- Problems

Sabah erkenden Levi'nin odasında ilişkinin gizliliğine dair yapılmış yarım saatlik konuşmadan sonra salmıştı beni. Böyle şeylere alışık değildi, ben de değildim elbette. Yeni çıktığımız bu yolda ikimiz de yeni olduğumuzdan öğreneceğimiz çok şey vardı. Şu anda da gizliliğimiz çok önemliydi çünkü sonrasında üzerimize kurulacak baskıyla baş edebilirmiydik bilmiyorum.

Bu konuşmadan sonra sadece eğitim sahasında görmüştüm onu. O zaman da rolünü iyi oynayıp neredeyse yüzüme dahi bakmamıştı.. Sonrasında da gelen mektuplar arasında babamdan yazılmış bir mektyp gördüğümden kara bulutlarımı başıma alıp gezmiştim.

Babam kraliyet askerleri arasında nam salmış bir yüzbaşıydı ama bu kadardı işte. Herkes onu mükemmel bir baba ve yüzbaşı olarak tanırken buz dağının görünmeyen tarafı çok farklıydı. Öyle ki mektubu açmaya ölesiye korktuğumdan açmamıştım. Okuyan Hange de sesini çıkarmamıştı bu konuda.

Gün sonlandığında daha iyi hissederim diye iki fincan çay hazırladım yasak saatinden önce. Kendimi Levinin odasının önüne atıp iki kez tıklattım kapıyı. İçeri girmem için verilen komutun ardından kapıyı araladığımda kitaplığını düzenlerken bulmuştum onu.

Kapıyı örtüp odaya geçtim, fincanları masaya bırakıp Levi'nin arkasına geçtim. Kollarımı beline doladığımda vücudunun gerildiğini hissettim.

"Fazla yapışıyorsun." Verdiği tepkiye karşı gülümsemekle yetinerek daha da gömüldüm sırtına.

"Bu anın hayalini aylarca kurdum. İzin ver de tadı tadını çıkarayım." Bıkkınca verdiği nefesin ardından sarılmama da izin vererek devam etti işine. "Çay soğuyor." Diyerek sırtından uzaklaştığımdaysa beni onaylayarak oturmuştu. Ama çalışma masasına değil de çalışma masasının önündeki sandalyeye, tam karşıma oturmuştu. Çayımı sessizce yudumlarken masa üzerindeki dosyalar çekti dikkatimi. Normalde olduğundan daha fazlaydı.

"Bunlar da ne böyle?"

"Dosya."

"Saol ya. Söylemesen hiç farketmeyecektim." Delici bakışlarını gözlerime diktiğinde ben masumum dercesine kaldırdım ellerimi. "Tamam. Özür dilerim." Fincanını bırakarak geriye yaslandı.

"Yarın önemli bir toplantı olacak. Surların iç güvenliği ve keşif birliğindeki yeni takımlar hakkında  bildiğin gibi sen dahil bir çok acemi mezun oldu ve birliklere katılmaya başladı. Sırada onların birlikteki ve takımdaki yerlerini belirlemek ve onaylamak var. Bunun için yüksek rütbeliler toplanacak.

"Kahretsin." Diye mırıldandığımda bir anda duraksayıp anlamaya çalışır gibi baktı yüzüme.

"Kahretsin?"

"Gelecekler arasında Fred Anderson diye biri var mı? Kraliyet askerleri arasında?"

"Evet, yüzbaşı Anderson." Tekrar duraksadı. Bir süreliğine yüzümde gezinen bakışları soyadlarımız dışında benzerlik arıyor gibiydi.

"Babam olur." Diye açıkladım kısaca. "O geldiğinde buradalarda olmayacağım muhtemelen. Hange ile ko-"

"Benim birliğimdesin " diye sözümü kesti. "Hange ile değil benimle konuşman daha iyi olmaz mı? Yani sorunlarını?" Bir süre öylece yüzüme baktıktan sonra ekledi. "Eğer istersen."

"Sana sonuna kadar güveniyorum Levi. Sadece sorunlarımla seni boğmak istemiyorum. Hele de yolun başındayken." Gerçekten de sorunlarla dolu bur hayatım varken onu olabildiğince uzak tutmak ve sorunlarımdan tamamen arınmak, en önemlisi onu sorunlarım arasında boğmamayı istiyordum.

"Sorunun her neyse birlikte çözebiliriz." Dediğinde en içten gülümsedim ona. Üstler arasında sorunların olması askerler arasında sorun olmasından daha büyük problemlere sebep olurdu. Bu yüzden karışmaması daha iyi olacaktı.

"Hayır. Bir yüzbaşı olarak birileriyle sorun yaşamanı istemiyorum."

"Ben varken sorunlarını tekbaşına çözmeni istemiyorum." Hiçbir şey söylemeden olduğum yerden kalktım. O da benimle organize şekilde kalktığında hızlıca sarıldım ona.

"Ne zaman beni böyle önemser oldun be adam?"

"Ben de bilmiyorum ki." Kolları sırtımda yer aldığında akan yaşlarıma engel olmadım.

İlk aşık olduğumda öyle korkuyordum ki babam gibi birini sevmiş olurum diye. Sonraysa Hange sayesinde anladım Levi'nin kötü biri olmadığını. Sert görünüşünün altında, aslında acımasız olmadığını öğrendim. Gerçekten bir kalbi olduğunu...

Şimdiyse onu daha iyi öğrenme şansım olmuştu. Sevdiklerine verdiği gerçek değerin tadını alma şansım...

"Şimdi anlat bakalım yüzbaşıyla sorunun ne?" Boynuna gömdüğüm başımı kaldırdım. Bir adım uzaklaşarak gözlerimi silip cebimdeki mektubu uzattım ona.

Babam bir yüzbaşı olarak mektupların askerlere ulaşmadan önce üstlerin elindem geçtiğini biliyordu. Bu yüzden az çok yazlanların ne olduğunu anlamak için okumama gerek yoktu. Muhtemelen yine güzel cümleleri arasında kesinlikle tehdit içerikli bir şeyler yazmıştı.

Tahmin ettiğim gibi Levi de mektubu okuduktan sonra anlamamış gibi bakmaya başladı yüzüme.

"Düzel bir mektup," dedim. "Değil mi? Mükemmel bir babanın yazabileceği en iyi mektup. Ama bunu asla unutma. Fred Anderson bana ne kadar güzel bir mektup yazmışsa o mektubun anlamı o kadar ağır ve karanlıktır. Karısı ve çocuklarına ne kadar iyi davranıyorsa evde o kadar çok işkence veriyordur. O asla göründüğü gibi biri olmadı. Ben," dedim elimi göğsüme bastırarak. "Kız olduğum için hep suçlandım. İşkence gördüm. Benden o kadar nefret etti ki kendimi sevemedim ben." Akan yaşlarımı elimin tersiyle sildim. "Kardeşim doğduğunda belki üzerimdeki baskı azalır dedim ama her şey daha kötü oldu. İstemediğim kalıplara sokmaya çalıştı beni. Zorla istemediğim şeyler yaptırdı. Kendi evimde hapis hayatı yaşattı. En sonunda evden kaçtım. Askeri birlikten Hange buldu beni. Onun sayesinde acemi birliğine katıldım. Ailemle bağlarımı tamamen kopardım. Yani öyle sanıyordum."

"Baban çok yanlış düşünmüş," dedi. "Erkek değilsin ama bur çok erkeğin yapamayacağı şeyleri yapıyorsun, cesursun, yeteneklisin. Cinsiyet kalıpları bir şeyleri engellemez." Her iki eli omuzlarımı sıkıca tuttu. Mavi gözleri göz bebeklerime dokunduğunda kalbimin hızlanmasına engel olamamıştım. "Sorun yaşamayacaksın." Sakin sesi kulaklarımı doldurdu. "Sakin ol ve iyice dinlen. Kötü hiçbir şey olmayacak." Derin ve titrek bir nefes doldurdum ciğerlerime. Kendimden emin bir şekilde başımı kaldırdım. Tek ayağımı yere vurarak bir yumruğumu arkama götürdüm, diğer yumruğumuysa kalbime.

"Emret kaptan!" Geri çekildi.

"Aferin asker."

***

Bölüm hakkında düşünceleriniz neler?

Just A Soldier - Levi AckermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin