Ep. 31- belt
"Levi." Ağlamaklı çıkan sesimle ismini inledim. Kötü durumdaydım. Beline doladığım bacaklarım titriyor ve onu daha fazla sarmama izin vermiyordu.
"Sakin ol." Hırıltılı çıkan sesi kulaklarımı doldurdu. Sırtım soğuk duvarla buluştuğunda başımı boyun girintisinden çıkararak duvara iyice yaslandım. Bu ona da kolaylık olmuş, ağırlığımın bir kısmını üzerinden almam bacaklarımı kavrayarak hareketlerini daha da hızlandırmasını sağlamıştı.
Ellerimle omuzlarını kavrayarak sıktım ve içimdeki hareketleriyle daha da sert bir şekilde inledim.
"Siktir," küfür ederek kendisini daha derine ittiğinde vücudum yay gibi gerildi baştan aşağı titrerken Levi'nin içime boşalmasıyla ben de boşalarak nefes nefese baktım ona. Bacaklarımı yavaşça bıraktı ve yere basmamı sağladı. Suyun altına çekti bedenimi. Göğsüne yaslanıp suyun ikimizi de ıslatmasına izin verdim. Saçımda hissettiğim dudaklarıyla daha da mayışmıştım. Ellerini suyla birlikte yukarıdan aşağı hareket ettirerek iyice temizlenmemi sağladı.
"Yoruldum." Sessiz gülüşünü duyduğumda gülümseyerek daha sıkı sarıldım beline.
"Gün daha yeni başladı."
"Sanki uyunama çok izin verdin de."
"İnlerken öyle demiyordun ama." Gülümsemem kahkahaya dönüşürkün ensesini kavrayıp kendime çektim ve dudaklarını öptüm.
***
"Hangisi?" Gömleğimdeki ellerim bir süreliğine duraksadı. Elindeki koyu mavi ve gri gömleklere baktım. Koyu mavi renk gözleriyle çok hoş durabilirdi.
"Mavi olan." Başıyla onaylayıp gri olanı tekrar yerine astı ve maviyi üzerine geçirdi. Gömleğin yakasını tamamen iliklemeden kollarını dirseğe kadar katlamış olması...
Ona çok yakışmıştı.
Kemerlerimi yerden toplayarak kenardaki koltuğun üzerine attım.
"Bir yere mi gidiyorsun?"
"Kasabaya gitmem gerek. Birkaç eksiğim var."
"Eksik dediğin şeyler arasında çay da var mı?" Gülerek başını sallayıp komodinin üzerindeki saate baktı.
"Çıkmam gerek." Saati koluna takarak ceketini üzerine geçirdi. "İstediğin herhangi bir şey var mı?"
"Şey..." Gömleği iliklemeyi bıraktım ve yanına kadar gidip bir adım uzağında, karşısında durdum. "Sen gittiğinden beri kasabaya bir kere indim. O da karargah ihtiyacı için olduğundan vaktim olmadı. Hep yediğimiz limonlu çöreklerden alabilirsen güzel olur." Tek koluyla belimi sararak vücuduna bastırdı beni. Diğer eli nemli saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra tüy kadar hafif bir buse kondurdu dudaklarıma.
"Tamam, sen geç kalma. Ben gelirken alırım." Başımla onaylayarak hızlıca kemerlerime sarıldım. Tamamen takmamdan emin olduktan sonra ikimiz de odayı terkettik. O kahvaltısını yapmadan kasabaya giderken onsuz yemek yemeyi istemediğimden ben de bahçeye ilerledim.
***
"Ne zaman gideceğiz peki?" Limonlu çörekten büyük bir ısırık alarak ona baktım.
"Gideceğiz değil, gideceksiniz." Kaşlarımı çatarak anlamamış gibi baktım ona. Çöreği tabağa geri bırakıp ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra konuştum.
"Gideceksiniz derken?" Elini bacağıma attı ve diğer tarafına atmamı sağlayarak kucağına çekti beni.
"Evet öyle." Yüzüme yaklaştı. Dilinin ıslaktığını dudağımın kenarında hissettim. "Sen gelmiyorsun." Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında aklım başımdan çıkmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...