Episode 14

3.4K 270 104
                                    

Selamlar herkese.

Animeye bağlı kalsam da yaptığım değişiklikler olacak demiştim. Bu yüzden yargılamayın. Düzenlemedim. Yanlışlarl görmezden gelin

İyi okumalar

Ep. 14- Kiss

"DUR DEDİM SANA! KAÇAMAZSIN!" Arkadan yükselen sesle kancamı tekrar ateşledim. Tam da bir savaşın ortasındayken duyduklarım akıl erdirecek türden şeyler değildi. Annie'den sonra Reiner ve Bertholdt'un konuşmasına kulak misafiri olmam güvenimi tamamen sarsmıştı. Üstlerimiz acemilerden şüphelenmekte çok haklıydı. Böyle bir ihanet affedilemeyecek kadar ağırdı çünki.

Farkedemeden sol yanıma aldığım darbeyle terkedilmiş evin çatısında yuvarlansam da çabuk toparladım kendimi. Ayağa tekrar kalktığımda Reiner çoktan önümde yerini almıştı.

"Pes et!" Dalga geçercesine bir gülüş bıraktım.

"Beni Marco gibi devlere yem et diye mi?"

"Bundan memnun muyum sanıyorsun?"

"Bizler askeriz. ASKER." Aksak bir adım attım üzerine. "İnsanlığı senin gibi orospu çocuklarından korumaya çalışıyoruz."

"Haddini aşıyorsun."

"Aşmıyorum, saygıdeğer savaşçı. Aşıyor olsaydım şu an kafan boynundan ayrı olurdu." Bir anda arkamda hissettiğim hareketlilikle geriye doğru uzattım bacağımı. Tek hamlede Bertholdt'un bacağını sararak öne doğru çektim vr düşmesini sağladım. Yüzüne geçirdiğim tekmenin ardından çoktan dibimde biten Reiner'a döndüm. Bana yukarıdan aşağıya tüm öfkesiyle bakarken her an tetikte olarak bir tekme daha attım Bertholdt'un yüzüne. Reiner üzerime geldikçe adım adım gerilerken Reiner'in arkasında Levi'nin bir devi indirdiğini gördüm. Kendimi ileri doğru atıp kaçmak istediğimde beni belimden kavrayarak sert şekilde olduğumuz binanın çatısına düşmemi sağladı. Saplamak için kaldırdığı kılıcından son anda yan dönerek kaçsam bile karnımın sağ tarafına yara almaktan geri duramamıştım.

Acının beni durdurmasına izin vermeden ayaklanarak atladım çatıdan. Kancaları ileri doğru attım ve Levi'yi gördüğüm yere doğru harekete geçtim. İki kişiyle kolayca başa çıkabilirdim elbette ama her an titana dönüşebilir diye tetikte olmak zorluyordu. Yaralanmış olmamsa daha da zorlardı. Bu yüzden kaptana ulaşmam ve en kısa sürede rapor vermem gerekiyordu.

"KAPTAN!" Çatının üzerinde etrafı gözleyen kaptan dikkatini bana verdi. Bir anda hızımı alamadığımı farkettim. Kancalar beni ileri attığında Levi'ye çarpar korkusuyla ateşlemedim ikinci kez. Duramayıp kaptana çarptığımdaysa ikimiz de savrulmuş, bir anda çatı üzerinde yuvarlanmıştık. Vücudumu sıkıca saran kolları ve başıma siper ettiği eli zaten bozulmuş olan dengemi tamamen altüst ederken sığındım göğsüne. 

"Umarım bunun için iyi bir mazeretin vardır, Anderson." Göğüsü üzerinde yatmış bir şekilde soluklanırken kurduğu cümleyle ellerimi başının iki yanından yere yaslayarak üzerinde doğrulmayı başardım. Kızgın olduğu her halinden belliydi. Savaşın ortasında üzerine atlamıştım ne de olsa. Ama gözleri yaramı bulduğunda ifadesindeki yumuşama her şeye değerdi. Tam da ağzını açıp konuşacakken yerden yükselen yıldırımlarla üzerime çıkıp siper etti kendini. Ortada beliren zırhlı titanla Levi'nin kolları arasından çıkarak kılıcımı çektim.

"Seni adi orospu çocuğu." İleri atılmama izin vermeyen ve önümü kesen kolun sahibine baktım. "Kaptan, çekil!"

"Asıl sen çekil. Yaralı olduğunun farkında mısın?"  Öfkeyle kaldırdığım kılıcı binalar arasında dolaşan zırhlı titana çevirdim.

"O orospu çocuğu Reiner. Devasa titansa Bertholdt. Onları duydu diye Marco'yu ölüme terkeden. Sonra da beni öldürmeye çalışan adiler. Nasıl durmamı beklersin?" Kolundan kurtulmaya çalıştığımda omuzlarımdan tutarak kendine çevirdi beni. Tedirgince etrafı kontrol ettikten sonra gözlerini gözlerime sabitledi.

"Faith, sakin olmalısın. Ne dediğinin farkında mısın?"

"Deliyim, patavatsızım ama ne kör, ne de sağırım. Duyduğumu da gördüğümü de iyi biliyorum. O oros-"

"Yeter. Anladım. Şimdi sen geride kalıyorsun ve ben gidip işin aslını öğreniyorum."

"Hayır."

"Bu bir emirdir, Faith. Seni savaş meydanında görmeyeceğim."

"İyi de neden? Savaşın diyen, düşmana boyun eğmemeyi öğreten sen değil miydin? Şimdi neden izin vermiyorsun?"

"Bana güvendiğini söyleyen senken şimdi emrimi sorgulayamazsın. Sana geride kal dediysem kalmak zorundasın." Başıyla arkamda ne zaman yer aldığını bilmediğim askere işaret verdiğinde kolumdan tutan asker beni geriye doğru çekmiş, hiçbir şey diyemeden kancalarını ateşleyip gidişini öylece izlemiştim.

🤍

Fitili bitmiş, çoktan sona ulaşmış olan mumun yerine yenisini yaktı. Uykunun tutmadığı gecelerden biriydi yine. Muhtemelen sabaha kadar uyanık kalacaktı.

Loş ışık eşliğinde penceresinden dışarıyı izlerken tıkırtılar duydu kapının ardında. Faith gelmişti. Bunu anlamamak mümkün değildi. Her gece sessizce orada durduğunu biliyordu. Defalarca eli gitmişti kapıya. Ama açamamıştı.

O kadar çok sevdiği insanları kaybetmişti ki koruyamamaktan, tekrar kaybetmekten ölesiye korkuyor ve artık kimseyi hayatına almayı istemiyordu. Gösterdiği otorite ve sert duruşa rağmen kimsenin onu sevebileceği aklının ucundan bile geçmemişti. En önemlisi sergilediğu tavrına rağmen onun yanında bilerek ve isteyerek kalacak birilerinin varlığını hayal dahi edememişti. Şimdiyse bir kadın kapının önünde onunla yas tutuyordu. Bir kadın onu seviyor, sevdiği için uzak duruyordu.

Şimdiye kadar Petranın onu sevdiğini biliyordu ama dikkate almak yerine görmezden gelmişti hep. Çünki ona karşı bir şey hissetmemiş, bu yüzden hisler hakkında konuşmayı asla da düşünmemişti.

Faith farklıydı. Onu görmezden gelmek neredeyse imkansız bir şey gibiydi. Ne yapıp ediyor, bir şekilde kendini farkettiriyor, onu şaşırtmayı başarıyordu. Yetenekli bir askerdi, ama deli dolu ve patavatsızdı. Aklına eseni yaptığından bir sıcak bir soğuk davranışları insanı yoruyordu ama bu Faith'ti işte.

Sahi ne zamandan beri Faith'i diğer kadınlardan ayrı tutar olmuştu ki?

Kapıyı açmayacağı konusunda kendini tenbihledi bir daha. Faithten çok kendi hislerinden kaçmak için vermişti bu kararı. Savaşın ortasında bunlara yer olmadığını söyleyip durdu.

Ama kaderin oyunu tamamen farklıydı.

Kapı beklenenin aksine iki kere tıklatıldığında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Düşünmeden attı elini kapı koluna. Çevirip kendine çektiği gibi üzerine düşen bedenle iki adım geriledi ve bedene sarılarak düşmesini engelledi. Açık kapıyı hemen örttükten sonra ona sarılan bedene baktı. Beline sıkıca sarılıp başını göğsüne gömen beden kalbinin gereksiz şekilde hızlanmasına neden olurken bir hıçkırık yükseldi küçük bedenden.

Hıçkırıklar derin iççekişlere dönüşene kadar her ikisi dikildi öylece.

"Yoruldum, " dedi genç kadın. "Sürekli birilerini kaybetmekken yoruldum, sürekli ihanete uğramaktan yoruldum. Sürekli itilmekten yoruldum." Belini saran ellerin gömleğini çekiştirerek sıktığını hissetti. "Lütfen sen de yapma bunu bana. Sevme ama sen de itme. Uzaklaştırma beni kendinden. Artık kaçmak istemiyorum. Artık saklanmak istemiyorum." Kalbi daha da hızlanırken iç çekişler bir anda durdu. Onu saran kollar gevşedi, nefesini tuttu küçük beden. "Kalbin," dedi. "Çok hızlı." Kaptanın göğsünden başını kaldıran genç kız yaşlı ve yorgun gözlerle baktı genç adamın yüzüne. Genç adam hiçbir açıklaması  olmadığından suskunluğunu korurken genç kız hiç düşünmeden dudaklarını adamın dudaklarına bastırdı.

Just A Soldier - Levi AckermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin