Episode 20

2.9K 222 129
                                    

Ep. 20-War of humanity

Yüz yılı aşkın süredir devlere karşı insanlığın özgürlüğü adına savaşlar verilmişti. Özgürlük için toprak kızıl kana boyanmıştı defalarca. Hep düşüşler olduğu gibi asla kalkamamıştık. Hep yenilmiş, kaybetmiştik.

Kapana kısılmıştık.

Duvarlarla devler arasında sıkışmıştık.

Erwin ve Levi plan yapmak için uzaklaştığında askerlere göz gezdirdim. Üzerimize yağan taş yağmuru eşliğinde kimse sesini çıkarmıyor, etraftaki korkmuş kalabalığı izliyordu.

Peki Komutan bizi bu durumdan sağ salim çıkarabilecek miydi?

O hep bir yolunu bulmuştu, hep askerlerini zorluktan çıkarmıştı. Şimdi de yapardı.

Dakikalar bir birini kovalarken zamanın bizim için daraldığını hissediyordum. Tam da bu vakitlerde Levi ve Erwin tekrar gün yüzqne çıktılar. Düşündüğümün aksine Levi'nin yüzünde bir kararlılık ifadesi yoktu. Tam aksine bana bakıyordu ve karmakarışık gibiydi. Erwin ise kararlılığını bir an bile bozmuyor, duruşunu sergilemekten çekinmiyordu.

Plan anlatıldığında ben dahil tüm askerlerin damarlarında kol gezen korku daha da artmıştı.

Ölmemizi emretmişti.

Sonunun nereye gideceğini bilmediğimiz bu savaşta ölmemizi emretmişti.

Levi'ye dehşetle baktığımda gözleri hala üzerimdeydi.

Bir kaçışı yoktu, çıkış yolu yoktu. Ölmemiz gerekiyordu. Hepimiz atlarımıza binecek, canavar titanın görüş açısı kapanana kadar ona işaret fişeğiyle ateş edecektik. Bu süreçte de canavar devin kukla gibi kuklandığı diğer devler Levi tarafından indirelecek, ardından da canavar titan indirilecekti.

Yapacak başka bir şey olmadığından bir birleriyle vedalaşmaya başlayan arkadaşları geride bırakarak Levi'nin yanına adımladım. Konuşmak istediğimi söyledim ve tepki vermesini bekledim. Başıyla peşinden gitmemi işaret etti. Sonunda surlarla binaların arasından geçen dar sokağa girdik. Gözlerine baktım, gözlerime baktı. Canavar titanın attığı taşlar başımızın üzerinden geçerek surlara çarparken tek yaptığımız bu oldu bir süre.

"Levi," dedim sonunda. "Buraya kadarmış galiba." Öylece bana bakmaya devam ederken konuşmaya devam ettim. "Hayatına girdim, beni mutlu ettin, seni mutlu etmeye çalıştım.  Umarım başarmışımdır. Eğer," sertçe yutkundum. "Eğer ölürs-" cümlemi daha tamamlayamadan dudaklarıma bakanmıştı. Öyle derin, öyle güzel öpüyordu ki, keşke sonsuza kadar böyle kalabilsek diye düşündüm. Keşke sonsuza kadar kolları arasında saklasa beni. Asla bırakmasa.

"Veda etme." Dudaklarımdan ayrıldığı gibi söylediği ilk şey bu oldu. "Sakın veda etme." Sarılışı benim için bardağı taşıran son damla oldu. Bir anda tutamadığım göz yaşları yanaklarımda yol çizmaya başladı. Sıkıca sarıldım, yüzümü boynuna gömerek bir daha asla yapamayacakmışım gibi kokusunu içime çektim.

"Korkuyorum." Kendimi sıktığım için sesim zayıf ve titrek çıkmıştı.

"Korkma." Ellerinin saçlarım arasında dolaşmasını gözlerimi kapatarak daha çok hissetmek istedim. Yaşayacaksın demiyordu, öleceğimi de kabullenmiyor, veda etmeme izin vermiyordu. Bu karışıklık beni daha büyük bir çıkmaza sürüklerken ona ayak uydurmaktan başka bir şey yapamadım.

Vaktimiz dardı. Bu yüzden son dakikalarımızı elimden geldiğince iyi değerlendirmeliydim. Boynuna gömdüğüm yüzümü çekerek gözlerine baktım. Mavinin her tonunun parıl parıl olduğu, hüzünle bakan gözlerini izledim. Çatık kaşlarını, alnındaki ince kırışları, düz çizgi halindeki dudaklarını...

Dudaklarını son kez derince öptüğüm gibi gözlerine bile bakmadan arkamı dönüp kaçtım. Atlardan sorumlu askere ilerlerken zihnimde bir ses çığlık çığlığa geri dönmemi söylüyordu, ona sarılmamı, asla bırakmamamı. Ama yapamazdım. Arkamı dönersem bunları yapacağımı çok iyi biliyordum bu yüzden dönemez, ona bakamazdım. Atın üzerine attım kendimi. İşaret fişeğimi kontrol ettim. Mavi, yeşil, kırmızı, siyah. Hepsi yerindeydi

Sonunda beklenen emir verildi, her bir taraftan çığlık sesleri yükseldi, atların adımları toprağı ezdi. Öndeki sıra işaret fişeklerini ateşledi, ilk kurbanlar onlar oldular. Canavar devin attığı taşlar her birini ezip geçerken dehşetle baktım manzaraya.

Erwin emir verdi, ikinci sıra atıldı öne. İşaret fişekleri tekrar ateşlendi, taşlar insanların vücutlarını geriye taşıdı. Tam önümde ilerleyen ata çarpan taş onu düşürünce benim de atım ürkerek ve korkuyla şaha kalkmıştı. Dizginleri kendime çekerek toparlamaya çalıştım ama işe yaramadı. İkinci kez şaha kalktığında zorlukla tutunmuştum ona. Diğer askerlerden geride kalmama rağmen üçüncü kez şaha kalkmış olan atıma çarpan daşla geriye doğru savruldum. O an düşünebildiğim tek şey Levi'nin gözlerine bir daha asla bakamayacak oluşumdu.

***

Finale adım adım dersem ne dersiniz acaba🤣

Şaka şaka

Ya da değil

Yb isteğen tayfa bol bol yorum yapsın lütfen. Yorum sayı arttıkça hızlı yazıyorum.

Görüşmek üzere

😋

Just A Soldier - Levi AckermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin