Medyada kendi yaptığım Levi ve ben çizimlerinden.
Her bölüme eklemeyi düşünüyorum )
***
Ep. 9- Punishment
Son konuşmamız balkonda olduğu gibi kalmıştı. Ertesi gün gerçekten de konuşma hiç yaşanmamış gibi devam etmişti hayatına. Klasik emirler ve eğitimler dışında hiçbir konuşma gelişmemişti aramızda. Hange'ye olanlardan bahsedememiştim çünki dilinin rahat durmayacağını, Levi'nin yanında bir kuş bırakacağını biliyordum. Amacım Levi'nin bana güvenmesini sağlamakken onu kendimden uzaklaştırmak yapacağım en son şeydi.
Konuşmadan hemen sonra gece boyunca durmadan düşündüğüm o konuşmada bir açık yakalamıştım.
Burada olan burada kalacak.
Evet, bana bunu demişti. O balkonda onunlayken istediğimi yapabilir, bahane olarak bunu ileri sürebilirdim diye düşünerek günlerce her gece o balkonu ziyaret etmiş, onu orada yakalamaya çalışmıştım. Meşgul biri olduğunu biliyordum. Sürekli dinlenemiyordu. Ona ne zaman çay götürsem hep evraklarla uğraşıyordu. Bunun dışında da hep acemilerin eğitimleriyle ilgilendiğinden kendine vakit ayırdığını düşünmek zor bir ihtimaldi.
Günlerim onu kovalayarak geçerken sonunda eğitimimin ilk yılını tamamlamıştım. Bunun şerefine düzenlenen küçük bir ziyafetin ardından üstlerimiz ailemizi ziyaret edebilmemiz için bize 2 hafta vermişlerdi. Benim gibi yanına gidecek bir aileye sahip olmayanlar karargahta kalmıştı. Kimse yoktu ve günlerim aşırı sıkıcıydı.
Karargahın karanlık koridorlarında attığım adımlar beni aynı balkonun yanına taşımıştı yine. Belki oradadır umuduyla baktığım balkonda gördüğüm silüet ruhumu hüzünlü bir neşeyle doldururken gülümsedim. Sessizce yanlna adımladım. Dirseklerimi balkonun korkuluğuna dayayarak çenemi ellerime yasladım ve parlayan yıldızlara baktım.
"Nasılsın, Kaptan?" Kısa süreli bir sessizlik karşıladı beni. Ona sarıldığım için benden uzaklaşmak istemesinden öyle korktum ki o an.
"İyi." Nasıl olduğumu sormasa bile cevap vermiş olması beni mutlu etmişti. Sormasını da beklemiyordum.
"Ben iyi değilim." Ay ışığında parlayan yüzüne baktım. Yıldızlar gözlerine inmiş gibiydi. Benden tarafa bakmıyordu. Öylece yıldızları izliyordu. Buna rağmen devam ettim konuşmama. "Her kes ailesini ziyarete gitti. Yalnız kaldım." Yine sessizlik. "Biliyor musun, kaptan? Ailem beni hiç sevmedi. Hatta öyle acımasızlardı ki, kendimi sevmeme bile izin vermediler. Uyuduğum her gece yaşadıklarımın bir kabus olması için dua ederek uyurdum. Artık acı çekmek beni öyle yormuştu ki..." Derin nefes alarak kapalı olan bileklerimi inceledim."defalarca kendimi öldürmek istedim ama bunun için bile acizdim." dedim iğrenircesine.
"Bunları bana neden anlatıyorsun?" En sonunda gökyüzünden çektiği bakışları beni buldu.
"Başka anlatacak kimsem yok çünki."
"Peki bana neden bu denli güveniyorsun?"
"Tüm insanlık sana güveniyor, kaptan." Tekrar gökyüzünü buldu buz mavisi gözleri. Hayranlıkla onu izlerken birden konuşmaya başlaması hafiften irkilmeme sebep olsa da çabucak toparlanıp kulak vermiştim sesine.
"Yaşamayı seçmek acizlik değil, cesarettir. Baksana, şu an başarılı ve cesur bir askersin."
"Ya, demek öyle. Cesur muyum?" Diye omuzumla koluna vurduğumda gözucuyla ürkütücü bir bakış attı bana.
"Fazla cesur. Ya da canına susamış." Ürkütücü bakışına rağmen geri çekilmedim. İddialı şekilde baktım gözlerine.
"Daha önce söylediğim gibi. Beni bunlarla korkutamazsın." Kollarını göğüsünde bağlayarak vücudunu tamamen bana çevirdi.
"Demek korkmuyorsun."
"Bana zarar vermezsin. Fiziksel olarak güçlü olabilirim ama karşınızda şansımın olmadığını biliyorsun. En fazla cezalandırırsın ama senden korkmadığım için bunu yapacak değilsin, yapsan bile en fazla yorulacağım bir ceza olur. Senden korkmuyorum, hayır. Sen benim üstümsün, emilerini uyguluyorsam korkumdan değil, saygımdandır."
"Cezalısın."
"Ne?"
"İki gün boyunca ahırı temizleyeceksin."
"İyi de neden?"
"Ben senin üstünüm, asker Anderson. Emirlerimi saygı için uygulamıyorsun. Emirlerimi uygulamak zorundasın." Son kelimeyi sertçe vurgulamış olması beni hem rahatsız etmiş, hem de garip bir şekilde hoşuna gitmişti.
"Emredersiniz, kaptan Ackerman." İmalı şekilde dudağımdan dökülen kelimelere boş bakışlarına çöken kaşları eşlik etti.
"Üç gün."
"Ne?"
"Yaptığın her saygısızlıkta bir gün daha artacak cezan." Sertçe yutkunmama sebep olan o cümleyle itiraz ettim.
"Ama kapt-"
"Dört."
"Tamam." dedim. "Tekrar balkona döndüm. Korkuluklara yaslanarak eğildim ve aşağı baktım. Zihnimde dönüp duran soruyu sesli şekilde dile getirdim.
"Buradan düşersem ölür müyüm?"
"Ne?" Elleriyle korkulukları tutan kaptan hafif öne eğilerek aşağıya baktı benim gibi.
"Buradan düşersem diyorum. Ölür müyüm?"
"Kafanı çarpadığın sürece sanmıyorum."
"O zaman cezadan sıkılınca gelip denerim. En azından bir yerim kırılır da işten kaytarırım." Dediğim anda irice açılan gözleriyle şaşkınlıkla bana baktığında dayanamayıp bir kahkaha patlatmıştım. Tek eliyle yakamdan tutarak öfkeyle kendine çekmesi gözyaşlarının da eşlik ettiği kahkahamı bıçak gibi kesmişti adeta. Gözlerim bir anda gözleriyle buluşunca yakamı tuttuğu elinin altındaki kalbim çırpınmaya başladı. Bunu hissetmiş gibi gözü bir anlık eline kaysa da tekrar yüzüme baktı.
"Bir hafta." Gözlerinin büyüsünde kaybolmuş şekilde öylece dururken bir anda konuşması dikkatimi dağıtmıştı.
"Ne?"
"Bir hafta boyunca ahırı temizleyeceksin."
***
Yorgun bir ben yine burada yerimi alıyorum. Bölümü düzenlemeye üşendim bu yüzden böyle paylaştım..
Bölüm hakkında düşüncelerinizi bekliyorum:)
Gelecek bölüm görüşürüz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just A Soldier - Levi Ackerman
FanfictionLevi Ackerman Türkçe hayran kurgudur. Smut içerir "Peki seni rahatsız eden konu ne?" "Sevilmemek, Hange. Sevilmemekten ölesiye korkuyorum. Normal biri olsa yaklaşır iletişim kurmaya çalışıyım ama öyle değil işte. Vereceği tepkiyi bile ölçemiyorum...