Yastıklı Şarkı
Ezginin Günlüğü
Bak mesela, o seni sevse ne olur biliyor musun? Dünyan kendi etrafında değil yirmi dört saatte, yirmi dört salisede dönmüş gibi sarsılırsın. Güneş ve ay'ın yönünü şaşırırsın. Yer ayağının altından kayar ama sen başın döndü sanırsın.O seni severse ne olur bilir misin? İnsanlara göz olur, diken olur, kin olursunuz. O seni sevse sen öyle mutlu olursun ki ama olur ya her hüzün kuyruk gibi takip eder mutluluğu. Üzülürsün elbet ama o yaranı hep saracak bir yol bulur.
"Yüzsüz." Eda tiksinir gibi söylenirken bir yandan da yaslandığı yangın merdiveninde ileri geri yürüyordu.
"Ne dediğini duydun değil mi Esen? Karısını sevdiğini söylemiş. Öğle molasına girmeden önce alınan ifadeye bizzat şahit olunmuştu. O yüzden Eda çokça sinirliydi. "Kadın dayaktan komalık olmuş, ama beyefendi kıskandığı için kendine hâkim olamadığını söylüyor. Yoksa niye çok sinirlensinmiş miş. "Orta parmağının tırnağı hafif kırılmıştı. Çünkü buraya geldiklerinden beri stresten yemişti, sonra kesin yakınacaktı. Esen bu olaya bizzat, pek çok kere şahit olmuştu zaten.
"Bir şeyler söyle " diyerek inleyerek ona doğru döndü. Yere eğik başını usulca kaldırdığında ne diyeceğini bilemez gibi durakladı. Ne desindi ? Ne denirdi buna.
"Ben" diyerek başladı cümleye Esen." Ben gerçekten karısını sevdiğini düşünmüyorum. Sevse nasıl kıyar ki?""Herhalde gülüm. Ufacık çocuk bile anlar sevilip sevilmediğini."
Orası öyleydi. Duygular, düşüncelerin çok ötesindeydi. Bir ülkenin olağanüstü hâl durumuydu. Sokakta başını okşadığın hayvan bile anlardı ona karşı hissettiğin duyguyu.
Ama insanoğlu işte bazen nefreti, sevgi olarak algılar bağrına basardı. Zaten ne varsa insanda vardı...
İnsan neydi ki? Çarpıtılmış duyguların tanrısı ve kulu...Zaten duygularda ayrı bir dünyaydı. Elinde olsa duygusuz bir yığın taş olmayı dilerdi. Sonra bir insan ayağının ucu ile kenara fırlatmasına rağmen sapasağlam kalırdı.
Hem, kimse kıramazdı bile. Taşı bile taşla parçalardı bu insanoğlu öyle gaddardı ki! Zaten insan da en çok insana kırılır kırardı. Diş bile dişi kesmezken böyle bir acımasızlık omuzlarında yük, kalbinde bir hüzündü.
Esen, işini severdi sevmesine ama böyle şeyleri duyunca zaten açılmayan ağzı daha çok kapanırdı. Elinde olsa kulaklarını tıkardı elbet ama yapamazdı da. Konuşmakta istemezdi, konuştukça daha da kötüsü olacak sanır susardı. Sanki o konuşunca olaylar tekrarlayacak gibiydi. Sanki geçmişte ki kendisini tekrar buna maruz bırakıyor gibiydi ondan dolayı susardı.
Eda öyle değildi. Zamanında çok susturmuşlar gibi konuşurdu. Sanki konuşmazsa hep ona yüklenecekler gibiydi. Hırçın asi ve çenebaz.
Sigarasının dumanını dışarıya üfleyip korkuluklarda söndürdü. Ardından kenarda duran çöpe salladı. Bu yetmez gibi tekrar paketinin içini açınca yüzünü buruşturdu. "Bitmiş."
Ona yeteri kadar içtiğini söylemek için açtığı ağzını kararsızca durakladıktan sonra geri kapattı. Söylememek en iyisiydi. " Çantamda yeni paket vardı." Diyerek çevreyi süzdü.
"Ben gidiyorum Esen. Sen de gel."
Esen tam bu an onu onaylayacaktı zaten tek başına ne yapacaktı ki burada. Sigarada kullanmazdı.
Ama olmadı, iyi ki olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proletarya
RandomEsen, yirmi dört yaşında iki yıllık bir memurdu. İyi yaptığı tek şey; iki dakikada 120 kelime yazmak ve bulunduğu ortamda görünmez olmaktı. Arkadaşı ve sevgilisi yoktu. Dahası, hayatında hiç öpüşmemişti. • • b x b •• 11.09.20