O günü hatırlıyordu.... Nasıl unutsundu? Köyün diğer çocuklarıyla Met oynamış, yorulmuş eve dönecekti.Ablası iki yanından örgülü kestane saçlarının ucuna annesinin eski kırmızı yazmasından parçaladığı uzun şeritleri bağlamış gülümsüyordu.
Beyaz teni güneşten yanmaktan bronzlaşmış koşturmaktan kızarmıştı. Köyün diğer kızları ile armut ağacının alt dalında oturmuşlar olgun armutları
kucaklarına yığmışlardı.Hem armut yiyor hemde
gülüşüyorlardı. Ağacın altında uçan parça kızlara doğru savrulunca ablası kaşlarını çatmıştı.Kızlar sinirle bağırmaya başlarken Esen şımarıkça gülmüştü. Haylazlık yapan ondan başkası değildi.
"Esen?" Diye bağırmıştı ablası. Kaşları çatılmış, dudakları sulu armuttan parlıyordu. "Oraya gelirsem dayağımı yersin."
Gerçekten dövmeyecekti ama korkuturken hep aynı tehditi savurup dururdu.
"Aman Elif, sen kızdıkça daha çok yapıyor. Boşver! Sen anlat bakalım İbrahimle ne oldu?"
İbrahim, sahi ibrahim vardı değil mi? Evlerinin önünde her yaz tünek kuş gibi ayrılmazdı. Sinirle konuşan kızlara baktı. "İbrahimle ne yaptınız abla!" Diye hırçınca konuşunca ablasının arkadaşına bakan bakışları aniden ona döndü. Ağacın tepesinde onu öldürecek gibi duruyordu.
"Sus sen. Utanmıyor musun büyüklerini dinlemeye?"
"Abime diyeceğim seni." Diyerek mırıldanması, ablasının kafasına yenmiş armut çöpünü atmasıyla son bulmuştu.
"De hadi, sen onu de bende gurka yatacak tavuğa ayrılan yumurtaların üstüne basıp kıranın sen olduğunu diyeyim!"
Savaşı kaybetmişti. Kollarını kavuşturup arkasını döndü ve uzakta duran taşın üzerine oturup kaşlarını çattı. "Annem seni keşke doğurmasaymış." Dedi kızgınca. Sonra dil çıkarıp yerde duran ufak bir taşı ona doğru salladı.
Keşke annesi onu doğurmasaydı... Keşke annesi onu doğurmasaydı...
Keşke annesi onu hiç doğurmasaydı.İşte o zaman ablasını yok sayarak hayatına devam etmezdi.
"Adın ne demiştin? "
"Elif." Tatlı bir kız koridorda koşturuyorken yemekten dönen ikilinin bacaklarına dolanmıştı.
Kırmızı bir elbisesi ve beyaz güzel bir ayakkabısı vardı. Saçları kirazlı iki toka ile iki yandan bağlanmış birde küçük bir çanta takmıştı.
Çantanın içi açık olduğundan içinde duran bir iki çikolata ve oyuncak düştü düşecek duruyordu.
Esen dondu. Al al duran yanaklara bakarak durakladı. Kafasına armut çöpü değilde armutun kendisini yemiş gibi kalakalmıştı. Bedeni ölü gibi gerilmiş, katılaşmıştı.
Onun Elifi noktalanmıştı.
"Annen nerede senin Elif?" Cihan kibarca saçlarını okşamış sonra küçük kıza dokunmamaya gayret ederek kibarca sormuştu. Elif yanaklarını şişirmiş sevimlice gülmüştü. "Bilmiyorum ki " demişti.
"Bilmiyor musun? En son ne yapıyordu peki hatırlıyor musun?"
Elif sevimlice güldü. "Annem sallanıyordu." Deyiverdi.
Cihan gayretsizce tebessüm etmişti. "Parkta mı?" Binanın çok ilerisinde ufak bir çocuk parkı vardı. Aklına ilk o düşmüştü. Fakat Elif başını olumsuzca salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proletarya
De TodoEsen, yirmi dört yaşında iki yıllık bir memurdu. İyi yaptığı tek şey; iki dakikada 120 kelime yazmak ve bulunduğu ortamda görünmez olmaktı. Arkadaşı ve sevgilisi yoktu. Dahası, hayatında hiç öpüşmemişti. • • b x b •• 11.09.20