Koridorda tiz bir çığlık! Avaz avaz acı dolu. Bir anne feryadı gibi, umutsuzluk ama acı dolu. Bıraksalar kendini yakacak, dünyaya hem kırgın hem küs. Üzülmüş, ağlamış... Tırnakları arasında umutsuzluğunun Dna'sı. Dahası feryat figan. Elinden tek gelen buymuşçasına kararlı, gözü de dönmüş.Esen, elinde tuttuğu bardağı gergince tırnaklarını vurmaktayken odanın kapısı iki sefer tıklandı.
Elleri kelepçeli, şuh bir sırıtışla girdi bir adam. Kıyafetlerinde nizam namına bir şey kalmamış ama çehresi kendinden utanmaz gibi umursamaz.
İki polis, iki yanında sıkıca tutuyordu. Sanki bıraksalar birilerine daha zarar verecek gibi.
"Dosya buraya ait değil! Karşı oda."
Eda gergince fısıldar fısıldamaz polisler özür diler gibi kollarından tuttukları adamla geri çıktılar.Gergin omuzlarına usulca değen temasla hafif rahatlasa da alnına değen ter damlası usulca saçları arasında kaybolurken omuzlarında duran adama doğru çevirdi başını.
Cihan rahat bir tebessümle ona bakarken baş parmakları usulca okşadı onu. "İyi misin?" Kısık sesli sorusuyla başını salladı. "Biraz şaşırdım sadece."
Koridorda öyle çığlıkları pek duymazdı. Tecavüz , cinayet gibi davalar pek kendi odalarına uğramazdı. Bu sıralar katlar arası değişmeler olmuş ve bir süredir de bu değişimler koridoru hareketlendirmişti. Esen'in kalbine iyi geldiği pek söylenemese de.
Geriliyor, korkuyor ve ürküyordu. Ay sonu aldığı maaşı gözüne hep çok güzel geldiğinden işine sıkıca sarılırdı fakat son zamanlarda işine sıkıca sarılmasını sağlayan farklı faktörler devreye girmişti.
Renkli kurdeleler ile çevrili; fırfırlı gömlekler, jilet gibi ütülü hoş takımlar ile bezeli güzel gözlü bir adam. Cihan güzel adamdı. Belki gören kadınlar ellerini kesmezdi ama Esen ne zaman görse dizlerinin bağı çözülür kalbi bir iki sekteye uğrardı.
Onunla yediği yemekler artık haram değildi. Her bir lokma helal iniyordu boğazından. Onunla aynı odada aldığı her nefes helal geliyordu ya öteki tarafta nasıl savunurdu kendini orası muallaktaydı.
Baş parmakları hala omzunda usulca gezinirken, yanakları allaşmaya başlamıştı bile. Hafif bir öksürükle kendini istemeyerek geriye çekti yoksa kalbine yazık olacaktı. Zira Usain Bolt'u geçen yeni bir rekortmen gibi hızla koşuyordu.
"Yanakların al al olmuş." Dedi Cihan muzip bir sesle. "Hasta mı olacaksın yoksa?"
Esen onun alaylı tavrına hafif sinir olmuş gibi kaş çattı. "Evet" dedi. "Gece üzerim açık kalmış. Soğuk almışımdır."
Huysuz mu çıkmıştı sesi, Cihan mest olmuş şekilde dudaklarını dişlerken tebessüm etti."Huysuz oldun sen sanırım."
"Hep huysuzdum." Dedi Esen tüm çekingenliği üzerinden gitmiş gibi.
Cihan gür bir kahka attı. "Öyle miymiş."
Esen başına usulca sallarken, onları uzaktan izleyen Eda güzel bir gülümseme ile kaplamıştı dudaklarını.
Akşam sularıydı. Sakin bir meltem hafif savruk yeni çiçeklenmiş ağacı okşuyor gibiydi. Gök pembeleşmiş hoş bir tada bürünmüştü.
Güzel bir çanta sağ elinde sallanıyordu Cihan'ın. Arabası başında, işten hep aynı saate çıkan Esen'i bekliyordu. Esenin tekdüzeliğine fazlaca alışmıştı zira. Sabah yediği simitten bile döktüğü susam sayısını saysa aynı çıkacağına emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proletarya
SonstigesEsen, yirmi dört yaşında iki yıllık bir memurdu. İyi yaptığı tek şey; iki dakikada 120 kelime yazmak ve bulunduğu ortamda görünmez olmaktı. Arkadaşı ve sevgilisi yoktu. Dahası, hayatında hiç öpüşmemişti. • • b x b •• 11.09.20