"Ne düşünüyorsun?"Esen nihayet sınıf öğretmeninin dikkatini çektiğinde henüz ortaokuldaydı. Bir şekilde kendini hocasının, eşi olan uzman bir psikiyatrist'in hasta koltuğunda bulmuştu. Uzman olduğunu sallıyordu, belki de değildi.
Kadına, kiremit tonlarında ki rujun çok yakıştığı anlarda bıkmadan üçüncü sefer sorduğu soruya cevap verdi. " Ruj renginizin size çok yakıştığını."
Yalan söylemiyordu ki annesi de asla öyle yalan sözler söylesin istemezdi.Her seferinde farklı cevaplar vermesi onun suçu değildi. İlkinde odanın köşesinde bulunan saksı çiçeğinin çok güzel olduğunu düşünmüştü ve bunu söylediğinde terapisti pek tatmin edememiş olmalı ki ikinci kere tekrar sormuştu. Bu seferde sıkıldığını zar zor söylemişti. Sonra da sizden dolayı değil sadece şu an biraz sıkıldım diye eklemişti.
Aslında o sıralar bu sözüne karşısındaki doktorunun, psikiyatristinin yahut terapistinin henüz tam olarak bile ne diyeceğini bilmiyordu ve onun için yeni kavramlardı.
Psikolog ve psikiyatrist farkını bile bilmezdi ki.
Sorun da o değildi zaten. Derisi parlayan turuncu koltukta oturduğunda ufak bedeni gömülmüş, biraz da keyiflenmişti.
Koltuk çok güzeldi. Başkasının eşyalarına asla göz dikmezdi fakat insanlar ve Tanrı gözlerini sadece bir süre kapatsa alıp götürebilirdi.
Fakat bu etik değildi, dahası günahtı ve her şeye ek olarak Esen oldukça ufaktı.
Bu büyük koltuğu ancak ve ancak biraz daha ileride götürebilirdi.Ya da satın alabilirdi. Çoğu bilmezdi ama gekecekte Esen,üç artı bir evinin bir odasına böyle bir koltuk ve bir dolu çiçek koyacaktı. Halı bile olmayacaktı oda da bazen oturup düşünecekti.
Her şeyi düşünecekti. Geleceği, şimdiyi ,bulutları, geceyi, Tanrıyı...ama geçmişi değil. O saklı bir kutu açılırsaydı ızdırap verebilirdi.
" Teşekkür ederim, çok kibarsın."
Esen samimice hafif tebessüm etti. Kibar olmaya özellikle çalışıyordu öyle gelişiyordu olaylar. Başını sorun değil der gibi salladı.Karşısında oturan kadın vazgeçmez gibi masasına daha çok dayandı ona doğru eğilirken." Sanırım konuşmaktan pek hoşlanmıyorsun, ya da ben mi yanlış algıladım."
Seviyordu, konuşmayı, hatta saçma konular hakkında konuşmayı severdi." Seviyorum." Ama onunla konuşan pek olmazdı. Çok çekingen durduğunda insanlar onunla konuşurken onu rahatsız ettiklerino düşünüp yanına yaklaşmazdı pek. Fakat öyle değildi, Esen rahatsız olmazdı en azından o zamanlar. Sonra daha çok kapandıça birimlerinin onunla konuşma çabası bazen rahatsız etmeye başladı çünkü unutmuştu. Birine nasıl cevap verilir unutmuştu o yüzden alıştığı gibi sessizce akıp gitsin isterdi zaman.
" Okulda neler yapıyorsun? Arkadaşlarında teneffüslerde neler yapıyorsunuz?"
Bir süre düşündü. Gerçekten düşündü. Yaptığı şey belli olsa da yine de belki ufak bir farklılık bulabilmek için. " Şey,' dedi sessizce. " oturuyorum."
Başka bir şey yapmazdı. Genelde tuvaletler pis olduğu için de pek kullanmaz, annesi harçlık verecek maddiyatı pek bulamadığından da kantine de pek inmez evden getirirdi.
Bir kere şey olmuştu. Eve yılda bir giren sucuk ile annesi tavada yaptığı tostu okula götürünce insanların kendi kendilerine konuştukları kötü sözleri duyup pişman olmuştu. Sınıfı kokutmak istememişti sadece, diğerleri gibi olmak istemişti. Son zamanlarda ailesinin durumu eskisinden daha iyiye gidiyordu belki bir iki yıla abisi mezun olup işe girince çok daha düzelecekti fakat şu an bu bir lükstü ve o da pişmanlık ile sonlanmıştı. O gün gizlice gömleği arasına soktuğu tost ile dışarı çıkıp bahçede yemişti. Kimsede kokuyu duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proletarya
RandomEsen, yirmi dört yaşında iki yıllık bir memurdu. İyi yaptığı tek şey; iki dakikada 120 kelime yazmak ve bulunduğu ortamda görünmez olmaktı. Arkadaşı ve sevgilisi yoktu. Dahası, hayatında hiç öpüşmemişti. • • b x b •• 11.09.20