Bir kırmızı ip dolaşmış bedenlerimize adı kaderdi

1K 104 80
                                    


Yani derinden, derinden...

Cihan, başkalarının evinde rastgele gezmenin ve izinsizce dolaplarını karıştırmanın ayıp bir şey olduğunu yıllar önce öğrenmişti. Hemde baya acılı bir şekilde.

Annesi uzanan her parmağına biraz sızlatacak şekilde vurmuştu. Sonra kulağına eğilip fısıldamıştı, "Senin olmayan hiç bir şeye öyle şuursuzca dokunamazsın."

Cihan eşyalara dokunmayı bırakması ardından insanlara sarmıştı. Tam bir temas bağımlısıydı. Annesinin kıymetli orkidesini pek sevdiğinden okşar dururdu ama orkide bunu pek sevmese olsa ki boynu bükülürdü. Yaz kış demeden insanlara temas etmeden duramazdı. Çok sevdiği insana ve arkadaşlarına sarılınca sınıf anneleri rahatsız olmuş şikayet edince annesi yine vurmuştu ellerine sonra tekrar eğilmiş, fısıldamıştı. "Ne sen dokununca bükülen çiçeğe ne de senin sevgini kabul etmeyen insana dokunamazsın. "

Sonrasında ise lise tercihleri yaparken, arkadaşını onunla aynı liseyi yazması için zorladığı zaman vurmuştu. "Öyle istediğin gibi zihinlere dokunamazsın."

Böylece kafasında gezinirdi, ne onu olmayana, ne insana ne de zihinlere öyle istediği gibi dokunamazdı. Bunu elbet öğrenmişti ama yine de karşısından duran, iki kapaklı güzel dolabı açmadan duramadı. İçinde gördüğü bir sepette duran yarım kalmış kırmızı örgü parçasını eline almış ve bir süre aynada kendine tutmuştu. Sonra koşturarak içeri girmişti. "Esen" derken sesi şen şakraktı. "Bunu bana örsene. Benim olsun bu. Hem kırmızı bana çok yakışıyor. " Aklına gelen al yanaklarla tebessüm etti sonra zihninden ekledi. Senden biliyorum.

Esen olaydan tamamen habersizce çay bardağıyla oturmuş boş boş Cihanı bekliyordu. Cihan sabah erken saatte kapısına dayandığında; bir elinde fırından yeni aldığı ekmek, simit ve taze yapılmış eklerle dolu bir torba tutuyorken diğer elindeyse aburcubur ve içecekler ile dolu başka bir torbaylaydı. Esen daha yeni uyanmışlığın mahrumluğu ile salak salak ona bakınırken o hafifçe iteleyerek içeri girmiş ve kocaman bir günaydınla sırıtmıştı. Kenarda duran ve Esenin pek kullanmadığı terlikleri ayağıma geçirmiş mutfağa girişmişti.

"Daha geç gelirsin sanmıştım." Deyince Cihan, küçük bir çocuk gibi dudak büzmüş ve huysuzca mırıldanmıştı. "Bu saate kadar zor dayandım." Cihan'da o gece ilk defa okul gezisine gidecek çocuk telaşı olduğundan zar zor uyumuş, erkenden de kalkmıştı. Evde vakit geçirmek için zor uğraşmıştı ama bu kadar zor dayanmıştı.

Esen salakça gidip yüzünü yıkamış sonrada çay suyunu hızla ocağa aldığı zamanlarda ise Cihan bir gayret tüm geçirdiklerini dolaba sıkıştırmıştı. "Kusana kadar yeriz,kusana kadar."

Esen ona tuhaf ve tatminsiz bakışlar atarken çayı demlemiş ve Cihanın sanki kendi evi gibi evden getirdiği pijamaları giymesi için kendi evinde dolanıp durduğuna şahit olmuştu. Bu densizlik kalbini hoplatıp mutlu da ediyordu. O yüzden bir bardağa çay doldurup, koltuğuna çöküp, içeride olan adamı beklemeye başlamıştı.

Fakat elinde yarım örgüyle çıkınca önce ani bir şok, hemen ardından mutlu bir tebessüm yerleşti zihnine. Zaten Cihan onun hem zihnine dokunuyordu, hem kalbine hem eşyalarına. Hoşuna gidiyorduda.
"Bana da örer misin?" Dedi Cihan.

"Örerim tabii." Derken gülümsedi. "Zaten ilmeğini çok aldım. İki haftaya bitiririm de." Cihan ani bir darbe yemiş gibi duraksadı. Ne güzel gülüyordu öyle...Sanki gülüşüne kurban edilecekti kalbi, sanki İbrahimi oğluydu.

ProletaryaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin