King Raam' The Last Waltz
Rüzgar esiyor; sert, hırçın, acımasızca. Fazla hüzünlü. Bu kadar kızan öfkelenen bir şey elbet üzülmüştür. Rüzgar pek hüzünlü geliyor son zamanlarda bana. Yüzüme acımıyor yalayıp geçiyor. Ellerim üşüyor, açık kalmış camlarım çarpıyor. Elbet üzülmüş bu rüzgar yoksa neden camlarımı kırıp, beni de üzmek istesin?
Gaddar bir beşer gibi. Kendi üzüldüğü için herkesi üzmek istiyor. Yeni çiçek vermiş ağacın çiçeklerini koparmak, toprakta baş vermiş filizi boynunu kırmak, saçlarını yapmış güzel kadının saçlarını bozmak. En çokta camların aralarına girerek hoş olmayan bir ugultu yapmak.
"Niye bu kadar mutsuzsun Rüzgar"
Esen'in otobüsten iner inmez sesleneceği ilk kişinin Rüzgar olduğunu bilmezdi. Ama şimdi üzerindeki cekete sarılmış havaya doğru bağrıyordu.
Yerlerdeki yapraklar etrafında uçuşuyor, tozlar ayağa kalkmış, kadınlar eteklerini tutarak içeri girmeye çalışıyordu. Ortamda tam bir kaos hakimdi ama Esen ortalık yerde durmuş o uğultulu rüzgar sesi kulaklarını tıkarcasına sıktığını bile umursamazcasına bağırıyordu. Hemde haybeye doğru. Rüzgarın kulağı mı vardı canım dinlesin? Rüzgarın olsa olsa büyük bir ağzı vardı. Çok Çok hava üfleyen.
"Seni kim üzdü böyle! Dava edebilirsin. Eğer Cihan bakarsa kesin hakkını bulursun."
Cihan adaletli adamdı. Allah izlerdi, yalan söylemek de Esene yakışmazdı zaten.Cihan üşenmez her sayfayı okur gerekirse gitmez kalırdı. Esen pekala Cihanı severdi. Cihan çok iyi insandı, bu Cihanı sevmeye yeterdi.
Ama ya Cihan iyi insan olmazsa yine sever miydi? Esen Cihanı hiçlikten sevdi.
Allah da evreni hiçlikten yarattı. Sevgide hiçlikten mi gelirdi ki? Böyle adını bile bilmeden sevenler ne diye severdi ki ? Adını bilmese de severdi Cihanı zaten. Ama bu sevgi ne olaydı ki?
"Böyle esmeye devam etme. Ağaçlar çiçek verdi, dökülüyorlar."
"Esen?" Cihanın boğuk sesi, kulaklarına ulaşır ulaşmaz hava bakan sureti karşısındaki adamı buldu.
"Cihan Bey" dedi. Alışkanlıklar zordu. Bey kelimesi dışına nadir çıkıyordu.
"Kimle konuşuyorsun bu havada dışarıda. Telefonla mı?"
Esen olumsuzca başını salladı. Deli rüzgar, olduğu yerde durdurmuyordu ki bedenini. Mutsuzca suratını düşürdü. "Rüzgarla konuşuyordum. Daha doğrusu anlaşmaya çalışıyorum."
Cihan duyduğu şeyle kıkırdamadan edemedi. Uzun montu içinde donuyordu. Esen ceketle ortalıkta gezmesine kızmadan edemedi. Onu kulağını çekmek farz olmuştu.
"Rüzgarla ne anlaşması bu? Anlaşmalı boşanma mı?"Cihan kendi esprisine gülerken, Esen somurtmaya devam etti. Sanırım Cihan'ın kötü espirlerine kibarlıktan gülmeyecek kadar alışmıştı. Artık bunlar normaldi onun için.
"Sakinleşmesi için." Diyerek mırıldandı. Yanakları tam sıkılası diye düşündü Cihan. Ama ayakta zor duruyorken hemde sesini bağırmadan duyuramıyorken zordu biraz.
"Rüzgarı böyle mi sakinleştireceksin. Konuşarak anlaşalım, şiddete gerek yok."
Cihan onunla alay ediyordu. Esen bu duruma kızmadan edemedi. Omuz silkti. "Ne varmış ki? " dedi çocuk gibi. "Başka nasıl anlaşacağım. Sen hiç Rüzgarla anlaştın mı ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proletarya
CasualeEsen, yirmi dört yaşında iki yıllık bir memurdu. İyi yaptığı tek şey; iki dakikada 120 kelime yazmak ve bulunduğu ortamda görünmez olmaktı. Arkadaşı ve sevgilisi yoktu. Dahası, hayatında hiç öpüşmemişti. • • b x b •• 11.09.20