Yani Esen, hiç kimse olmasa bile herkes ondan nefret etse bile, ruhu ve bedeni kor ateşte kavrulsa bile yine ve yine... Hep.
Cihan'ın ona hep böyle sarılacağını hissetti. Sımsıkı, öyle sıkı ki kendini onun kollarına bıraksa hiç düşmeyecek kadar.
Annesinin karnında olduğu zaman gibi, etten bir duvarla korunuyordu sanki.
Akan yaşları, kurumuş izleri üzerine tekrar akarken, Cihan'ın elleri iki yanağına yerleşti.Baş parmakları yaşları silerken fısıldadı"Hişşt." Cihan'in sol yanı kavruluyordu. O gün dolu bardağa bakarken bile bu kadar çaresiz hissetmemişti, sanki tüm gece oturmuştu içine. İki damla tuzlu suyun böylesine bir yük yaratacağını bilseydi, eğer bilseydi cayır cayır kor alevlerde yürür yine gelirdi Esen'e.
İki damla yaş uğruna her şeyi yıkıp yükleyen filmlerin kötü adamları vardı. İyi adamlara nispeten; kırgınlıkları ve üzüntüleri, sevdiklerini koruma iç güdülerini perçinlemişti. Kahraman iyi adam gibi değillerdi, doğruyu ve yanlışı ayırt etmezlerdi mühim olan sadece koruma iç güdüsüydü.
Tüm dünya mı? Yoksa sevdikleri mi deseler düşünmeden dünyayı yıkacak o kötü adamlar. Yaşamaları için oksijenden daha farklı şeylere ihtiyaç duyan o Âdemoğlu.
Bir tuhaftı işte, hepsi birbirinden tuhaftı, değerleri, yargıları, düşünceleri ve tavırları... Hepsi eşsiz bir nizamı tekrarlıyor gibiydi.
Cihan'a o an sorsalar, bu iki damlanın hissettiği iki parmağının ağırlığını açıklayamazdı. Kolları arasında sarıp sarmaladığı bu adamın yüreğine kattığı ağırlığı hiç açıklayamazdı.
"Esen, ben geldim diye mi ağlıyorsun? Küstün mı bana ?"
Şaşkın bakışlar, yaşları durmuş şekilde gözlerine bakmıştı. Esenin aklı ise bir karış havaya kalmıştı. Asla küsmezdi Cihana. Hele ki bugünden sonra katiyen küsmezdi. O gelmiştiya ister ahirette ister dünyada tüm hakkı helaldi ona, başı üzerinde yeri vardı. Tabii kalbi tüm yükü yüklemezse."Küsmedim Cihan." Sadece düz ismi ile seslenmek öyle tuhaftı ki! Birden binlerce mesafe aşılmış gibi hissediyordu ne zaman öyle seslense. Ne tuhaftı böyle kelimeler, adamı öldürürdü de yaşatırdı da.
Zamanın birinde bir padişah hastalanmış. Sonra saraya gelip giden hekimlerden birine sormuş." Neyim var benim?"
Hekim, kem küm etmiş ama sonunda söyleyivermiş. " Padişahımız'ın ömrü uzun sürmeyecektir."
Padişah duydukları ile üzülmüş, sinirlenmiş ve hekimin boynunu aldırmış. Sonra bir başka zaman, başka bir hekim çağırımmış saraya.Zeki, kurnaz ve ağzı da laf yapan biriymiş, Padişahı kontrol etmiş, bir de ne görsün; Padişah yakın zamanda sahiden ölecekmiş.
Padişah sormuş, " Neyim var benim?"
Hekim hafif bir tebessümle gülümsemiş. "Padişahımız, sevdiği kimsenin ölümünü görmeyecek!"
İnsanoğlu bu ya, sevdiği aklına gelince, kalbine yük konardı. Padişah'ın içinde ki tüm yük hafiflemiş. Sevdiği kimseyi kara toprağın altında görmek istemezmiş.
Hekimi ödüllendirmiş sonra da salmış.
Dememiz, kelimelerin mühimmiyetidir. Kelimeler, insanı öyle sarhoş eder ki, hiç sevmem dediğini sever, çok sevdiğini üzersin.
Cihan'ın ise Eseni sevmesi için kelimelere ihtiyacı yoktu, seviyordu, öylece seviyordu ama Esen onu sevsin diye tüm güzel kelimeleri yollarına dökerdi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proletarya
De TodoEsen, yirmi dört yaşında iki yıllık bir memurdu. İyi yaptığı tek şey; iki dakikada 120 kelime yazmak ve bulunduğu ortamda görünmez olmaktı. Arkadaşı ve sevgilisi yoktu. Dahası, hayatında hiç öpüşmemişti. • • b x b •• 11.09.20