Hüsnü Arkan / Cem Adrian
Gönül Yarası
Neden ağlıyorsun Cihan? Nedir seni böylesine çaresiz hissettiren, nedir seni böyle bir iç yanması ile kıvrandıran ve uyutmayan acı. Neye böylesine üzülüyorsun.Ailen seninle gurur duyuyor, annen her hafta yaptığı yemekleri dolabına yerleştirip, en sevdiğin tatlıdan yapıyor.
Doğum gününde kaç pasta üflüyorsun sayısını bile bilmiyorsun... Mesaj kutun sürekli dolu ama elin cevap vermeye bile gitmiyor. Telefonun sürekli çalıyor, birine iyi değilim yazsan o an on kişi gelir yanına biliyorsun. Peki ya ne seni bu kadar üzen şey?
Sağlıklı bir bedene ve gür saçlara sahipsin, gözlük bile kullanmıyorsun. Dersleri hiç zorlanmadan geçtin, her ayak bastığın yerde seni sevmeyen sayısı bir elin parmağını bile geçmezdi. Zaten seni sevmeyene her nefes haram olsundu, öyle güzel bir adamdın çünkü.
Peki nedir bu ağlayışının nedeni? Neden bu kadar hıçkırıyorsun, neden içini çekerken nefes alamadığın için boğulur gibi oluyorsun, böylesine bir acı niyedir.
Zaten bir seni gözünden sakındı annen bir de orkidesini.
İkinizde öylesine narindiniz ki,
Dokunsa boynunuz bükülür diye korktu.Esen, bir sana yandı alev alev, bir de onu tüketen o acıya.
Bir kendini çekip çıkarmak istedi düştüğü o kör kuyudan, bir de onu düşündüğünü bilen o hislerini.Sen neydin Cihan, sen sahi neydin?
Neydi seni bu sonsuz şafağa sürükleyen şey, neydi bu isteğin? Neydi çöl ortasında kuru bir kuyu arama sevdan? Nedir o kuyudan aşağıya bakma hevesin.Kuşlarda camından ötüyor her sabah ama artık günleri de doğmuyor.
Biraz mutsuzsun bu aralar ama bu bir derdin değil ona duyduğun özlemin duygusu.Aşk tuhaf şey değil mi ?
Ağlarsın ama neden olduğunu bile bilmezsin.Sen bile bilmezsin, sen bile...
İşte öylesine soğuk bir gecenin sabahında dibini gördüğü şişeyi izler durursun. Ne der o sana derdini, ne de sen bulursun çareyi. Aşk da böyle işte Cihan. Onunla sabahlara kadar güldüğün gecenin sabahında başlar seni tüketen gerçekler. O gider kapılar ardına, sen onun arkasından bakar, sanki sabahlara kadar gülen sen değil gibi hüngür hüngür ağlarsın.
Seni ağlatan şeyi bile bilmezsin. Belki de korkudur, hiç elde edememe veya kaybetme korkusu. Bilemem Cihan. İnan senin derdini ben bile bilemem.
Eğer bu kadar korkusuz yaklaşırsan ürkütüp kaçırırsın, dalına konmuş o güzel kuşu. Sen sen ol usulca okşa. Zaten kanatları da hasar almış. Korkup kaçsa, uçamaz çakılır bir yere. Sonra da cesedini kapar, aç bir leş yiyici. Öyle acımazlar adama. Hele o sinekler. Daha son soluğunu vermeden üşüşürler başına, sanki boşa bekleme ölüyorsun der gibi. Öyle eminler ki koskoca gövdenle onlara zarar vermeyeceğinden...
Dünya ürkünç değil mi Cihan? Bedenin ne kadar büyürse büyüsün bir gün işler değişiveriyor. Cüceler ülkesinde, boyundan yakınan adam dev görülüyor. Devler ülkesinde ise en uzun adam, cüce.
Zaten sen kendini nerede parlatmak istiyorsan oraya gideceksin. Boyun kısayken hevesle devler ülkesine gitsen ne olur? O uzun adamdan zerre farkın olmaz. Onlara göre ikinizde cücesiniz. Aranızda ki kırk santimi, boydan bile saymazlar. İnsan, insana çok tepeden bakınca anlamaz altında duranların farkını.
Ona göre hepsi aynı kefededir.
Bazı öğretmenlerin de yaptığı budur. Kendini öyle yüksekte hisseder ki, öğrencileri arasında olan farkı bile göremez. Hepsini aynı sanır, hepsinden aynı şeyi beklerler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Proletarya
AléatoireEsen, yirmi dört yaşında iki yıllık bir memurdu. İyi yaptığı tek şey; iki dakikada 120 kelime yazmak ve bulunduğu ortamda görünmez olmaktı. Arkadaşı ve sevgilisi yoktu. Dahası, hayatında hiç öpüşmemişti. • • b x b •• 11.09.20