Bak bir sonsuzlukta gelip geçti ama sen gelmedin

1.1K 138 49
                                    


Sonra soracaklar bana,
gerçekten sevdin mi ?
Evet diyeceğim.
Canım çıka çıka sevdim.
Ama ne canım çıktı, ne de sen canımdan...
Bazı şeyler de böyledir işte;
çirkin, içi iltihap dolmuş sivilce gibidir. Sıksan izi kalır, dursa ayrı dert.
Kanata kanata sıkarsın,
canın acır için rahatlar
ama o iz kalacak korkusu
hep sol yanını kıpratır.

Esen hayatında beklentilerden uzak durması gerektiğini sürekli sürekli kendine tekrar edip duran bir tipti. Aynı odanın içinde yıllarını geçirdiği Eda ise tam tersi biriydi. Hep istemişti, hep istemişti ama olmamıştı. Olmadıkça daha çok çabalayıp daha çok istemişti ama yine büyük yıkıntılar arasında kalmıştı.

Esen'e sorsan ilk yıkıntı da ölmeyi beklerdi. İlk darbede düşer ayağa kalkmaya korkardı.

Ama Eda öyle değildi. İsterse tüm yıkıntılar omuzlarına binsindi, o yine de ayağa kalkmanın gücünü kendinde bulurdu. Zincirleme bir kazanın tek kurbanı olsa da yine de bir şekilde çabalamıştı.

Ama bazen ne kadar çabalarsan çabala istediğin gibi gitmiyordu bir şeyler. Bir kafede oturmuş az önce gördüğü manzarayı sindiremiyordu mesela içi.

Eski eşi ve onu aldattığı kadınla beraber bir de ortalarında giden ufak bir canlı. Kocası ve onun ailesini mutlu edecek bir canlı. Sarışın, ufacık, ayakta zor duran ve sevimlice sırıtan bir canlı.

Ne çok nefret edilesi ama kıyılamayacak bir sevimlilik abidesi.
Onun çocuğu olsa, pamuklara sarardı, yüzünden hiç tebessümünü eksik ettirmez ve sürekli ona, onu hep çok seveceğini fısıldardı.

Bir yutkunuş, iki yutkunuş ve üç... Belki de çocuk kavramı çok mühim değildi. Tek mühim olan, ona sevgi dolu gözlerle bakan adamdan eser kalmamış olmasıydı.

Ne uzun süre sevmişti onu, zaten sevgi lokma gibidir. Lezzetli bir lokma. Yutsan her şey yolunda ama eğer boğazında kalırsa, işte o zaman seni öldürür.

Ve o lokmanın hissi hep orada kalır, kendini sürekli hatırlatacak bir baskı kurar. Eda ona aşkla bakan o adamı hâlâ dün gibi hatırlıyordu. Bazı geçeler, ama sadece bazı. Keşke diyordu, keşke o güzel günlere dönebilsem. Keşke hiç hata yapmasaydın, keşke hep benimle kalsaydın. Keşke geceleri sana sarılıp uyuyabilseydim.

Eksiklik oradaydı işte, hep oradaydı. Eda ve Esen'in bir ortak noktası vardıysa da o da eksiklikleriydi. Hep bir şekilde eksik kalmışlıklarıydı.

Sıkı yumrukları ve gözünün daldığı o köşeden başını usulca çekti.

"Hanımefendi, iyi misiniz?"

Ona seslenen sesle kendine gelir gibi, gözleri ses kaynağını aradı. Ona sorgular gibi bakan garsonu anlamaya çalıştı. "Evet" dedi sessizce.
"Neden sordunuz ki?"

Karşısında duran genç kız, elinde tuttuğu peçeteyi ona uzattı. "Bir süredir ağlıyorsunuz."

Elleri usulca yüzünü yokladı. "Bazı şeyler çok alışagelmiş gibidir. Mesela biyoloji de eşik değerinin diye bir terim vardır. Bir etki yaratmak istiyorsan, uyarı eşik değerine ulaşmalıdır. Eşik değerinin üzerinde bir uyarı versen bile aynı tepkiyi alırsın. Yani mühim olan eşik değerine ulaşmaktır.

ProletaryaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin