Dördüncü Bölüm

391 53 68
                                    

Gözlerimi zorla araladığımda odama dolan gün ışığından sabah olduğunu anlamıştım. Öğle vakti çoktan geçmiş olmalıydı. Başım ise her zamanki gibi çatlıyordu. Üzerimdeki elbise ise geceden kalmaydı. Saçlarımı karıştırarak ayaklarımı yataktan sallandırdım. Yandaki çekmecelerin üzerindeki nota ilişmişti gözüm.

"Seni seviyorum Aurora. İyi uykular. –Josef."

Dil çıkardım ve savurdum havaya. Beni seviyor olabilirdin ama bu benim sorunum değildi. Senin aşkına karşılık vermekten daha önemli işlerim vardı Josef. Kalktım ve sersem adımlarla banyoya yöneldim. Duş alma işini birazcık erteleyecektim. Bunun için daha fazla kendime gelmem gerekiyordu. Sadece saçlarımı topladım. Elimi yüzümü yıkadım ve dünden kalan kıyafetlerimi çıkarttım.

Bugün evden çıkmayı hiç düşünmüyordum. Kısa bir şort ve askılı düz bir tişört giymiştim. Klasik, ev kombiniydi işte. Çıplak ayaklarımın merdivendeki sesini dinleyerek aşağıya indim. Her zamanki gibi ilk durağım mutfak olmuştu. Isınması için su koyduktan sonra ve çatlayan başım için ağrı kesici aramaya koyulmuştum.

İhtiyaç odasına gitmeyi düşünüyordum ki duraksadım. Kapının hayvan giriş bölümünden bir kağıt atılmıştı. Ben genelde orayı gazete, dergi, fatura, paket giriş yeri olarak kullanıyordum. Orta boylarda bir kağıttı. Eğildim ve elime aldım yavaşça. Siyah keçe kalemiyle yazılmıştı.

"Özür olarak kabul edeceğin küçük bir kahvaltı... Lütfen gel. –Jungkook."

Okuduğum şeye inanamıyordum. Beni kahvaltıya davet etmişti? Elimdeki kağıtla dengesiz bir şekilde zıpladım ve koltuğa attım kendimi. Şimdi de anlamlandıramadığım derecede yüksek sesle ve farklı bir tizde gülüyordum. Ev adresimi nereden bulduğunu düşünemeyecek kadar mutluydum. Zaferdi işte bu. Beni kendi isteğiyle davet etmişti. Evet!

Yalnız bu notta kahvaltı demiş? Saat kahvaltı yapmak için oldukça geç bir vakitti. Koşarak yukarı çıktım. Sıcak havaya uygun olan ancak fazla abartılı olmayan şortlu bir kıyafet giydikten sonra makyajımı tazeleyip mor saçlarımı topladım. Küçük bir aksasuarla daha görünmesini sağladıktan sonra araba, ev anahtarımı, telefonumu, sigaramı ve cüzdanımı alarak çıktım evden.

Parfüm sıkmayı unuttuğumu anlayınca hemen arabada olan yedeği kullanmıştım. Her yerde mutlaka bir şişe bulundururdum. Evet, bu da doğruydu. Kokuya zaafım ve takıntım vardı.

Evinin önüne geldiğimde ise daha geç olmuştu. Ve hala davetin geçerli olup olmadığını merak ediyordum. Bu sefer tereddüt etmedim. Bahçeyi daha hızlı geçtim. Masanın başında oturuyordu. Ve hala kahvaltı seriliydi. Bir şeyler atıştırıyordu.

"Kahvaltı daveti acaba hala geçerli mi?" Hafifçe eğilmiştim.

"Tabii ki. Hoş geldin." Hızlıca bana dönmüştü. Ağzı tamamen doluydu. Tam karşısına oturdum.

"Çay, daha yeni ısıttım. İçer misin?" Cevabımı beklemeden bardağa doldurduğunda onu izliyordum. Sanırım Asya kültürüne ait bir çay olmalıydı çünkü o açıklama yapmamıştı. Üstünde tüten dumanlara baktığımda ise o haklıydı, sıcak olduğu belliydi.

"Şeker?"

"Kullanmıyorum." Bardağı çektim ve bir yudum aldım. Evet, evet kesinlikle daha önce tatmadığım bir lezzetti yavaşça masaya bıraktım.

Gerilmiştim. Biraz sonra idam edilecek gibi hissediyordum. Gözlerine bakamıyordum. Sanki göz göze geldiğimizde ona çarpan kişinin ben olduğumu anlayacak, hayatım kararacaktı. Öyle hissediyordum. O yüzden de gözlerimi sürekli kaçırıyordum. Sofraya bakındım bir süre. İştahımı açmamıştı. Kısıtlı şeyler vardı. Çoğu da zaten daha önce görmediğim ve ne olduğunu bilmediğim şeylerdi.

Ölü Papatyalar  I  JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin