"Sen eve gir ben geliyorum."
"Sen nereye gidiyorsun?"
"Geliyorum. Ağzını da yıkamayı unutma." Gülerek boş yolda ilerlemeye devam etti. Ben de dediğini yaptım. Büyük sesli bahçe kapısından içeri girdim. Bahçeyi hızlı hızlı geçtim. Her tarafım yapış yapış olmuştu. Acil suya ihtiyacım vardı. Evden içeri girdiğimde dönüp sağ tarafımdaki odaya baktım.
Mutfaktı. Sol tarafta ise birkaç eski kanepe ve televizyon olduğunu zannettiğim küçük bir şey vardı. Çantamı onun üzerine koydum ve merakla balonumu bıraktım. Hani uçar giderdi Jungkook bey? En fazla benim boyuma gelmişti. Onu öylece orada bıraktım ve eski, el emeği olan halının üzerinden geçip odadan çıktım.
Beklemediğimden ve ani bir şekilde olduğundan çığlık atmıştım. Evde tek olduğumu zannediyordum ama değildim. Sert çarpışmadan vücudum sarsılmıştı.
"Keşke önüne baksan!" Sevmediğin çim dibinde bitermiş. O söz benim için geçerliydi ya da o sözün doğrusu... Gerekli gereksiz her yerde bu Taehyung'la karşılaşıyordum.
"Sen baksaydın!" Derin bir nefes aldı ve birkaç adım geri attı.
"Senin ağzına ne olmuş be? Bir gariplik var sende... Bir eksiklik..."Gözünden hiçbir şey kaçmıyordu bu çocuğun. Gözlerini kısarak beni inceledi.
"Lavabo nerede?" İlerlemeye çalışmıştım ama kolumdan yakaladı.
"Dur bakalım dur!" Yüzüme daha dikkatli baktı.
"Haaa... Makyajını üç teneke yapacağına sadece bir kova kullanmışsın, anladım." Zaten anlamasaydı şaşardım.
"Lavabo nerede?" Tekrardan aynı soruyu sordum. İtici gülümsemesiyle "karşıda!" dedi üçüncü kapıyı göstererek. Jungkook'un odasının karşısı...
Arkamdan seslenmesini duymadan girdim lavaboya. Banyo olarak da kullanıyorlardı. Aynanın karşısına geçtim ve ağzımı yıkamaya başladım. Su damlaların iz bıraktığı aynada kendimi inceledim. Tokamı çıkartıp baştan topladım saçımı. Yarısını öne alıp, devamını arkaya bıraktım.
Buklelerimi elimle belirginleştirdim ve son olarak elbisemin askılarını ve eteğini düzeltip çıktım. Bıraktığım yerde duvara yaslanmış bir şekilde duruyordu Taehyung. Açık bir kot ve beyaz bir tişört vardı üzerinde.
"Senin evin yok mu kızım? Hep buradasın!" Çıkar çıkmaz başlamıştı tartışmaya.
"Bunu bana sen mi söylüyorsun?" Haklıydım. Asıl o hep buradaydı.
"Ben Jungkook'un yanında olmak için..." sözünü kestim ve ona doğru yürüdüm.
"Ben zaten bu evi, seni görmeye geliyorum." Kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Biliyordum ya. Geldiğinden beri gözün bende!"
"Ah tabi ki!"
"Aşık oldun değil mi?" O sırada Jungkook girmişti içeri. Onun sözünün hemen ardından başımı Jungkook'a çevirmiştim.
"Kim kime aşık olmuş?" Geldiğine sevinmiştim. Şu çocuktan yine kurtaracaktı beni.
"Aurora bana aşık olmuş." Dedi kendine güvenen bir tavırla. Jungkook inanmışa benziyordu. Gözünde gördüğüm şaşkınla dönüp bana baktı.
"Kesinlikle. Tam benim tipimsin!" sesime gizlediğim küçümseme tonunu yakalamıştı. Yüzü ciddileşti ve gözlerini beni öldürmek istercesine üzerime dikti.
"Taehyung, dostum hayatının aşkını başka bir yerde aramalısın anlaşılan." Ortamı yumuşatmaya çalıştı Jungkook ama başaramadı.
"Bence sen..." devamını söylemesine izin vermedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar I JJK
FanfictionSarhoş olduğu bir gecede erkek arkadaşıyla birlikte birine çarpan Aurora, sakat bıraktığı bu gence yardım etmeye çalışır. Birçok açıdan hayat şartları farklı olan bu ikili aralarındaki çekime karşı koyamazlar. Aurora sakat bıraktığı gence aşık olurk...