On Dokuzuncu Bölüm

332 49 80
                                    

"Bebeğim." Ses beni rahatsız etmişti ama gözlerimi açamamıştım. "Hadi kalk. Uyan hadi."

"Iııı..." Arthur'u duyabiliyordum ama kalkmak istemiyordum. Bu aralar uykuyu seviyordum. Bu saçma hayata devam etmektense uyumak mükemmel bir şeydi. Harika bir kaçış yoluydu. Her zaman böyle düşünmüştüm ama önceleri bu kadar fazla uyuyamazdım. Geceler benim için kabus gibi geçiyordu ama bu aralar farklıydı. Yüzümü yastığa gömüp, pikeyi kafama kadar çektim.

"Ne uykucu olmuşsun ya sen. Aurora kalk hadi!" örtüyü üzerimden çekti, saçlarım elektriklenmişti. Saçlarımı ve alnımı okşadı. "Ben acıktım, hadi."

"Jungkook ya, dur."

"Ne?" Gözlerim kocaman açılmıştı. Yaşadığım şoklar beni çok çabuk hayata döndürüyordu. Bozuntuya vermeden ona doğru döndüm ve gerneştim. Kirpiklerini yavaşça kırptı ve söyleyeceklerimi bekledi. Kolumu başımın üzerine koydum.

"Dün... çok geç yattım. Ah konuşamıyorum. Uykum var." Yüzümü buruşturdum.

"Olabilir ama şu an uyandın." Eğildi ve alnımdan öptü. Konuyu derinleştirmeyeceği ve üzerime gitmeyeceği belliydi. O da anlamamıştı

"Ya..." Küçük çocuk gibi beş dakika daha uyuyabilmek için çırpınıyordum.

"Sıkıldım, yeter." Beni kollarının arasına aldı ve yataktan kaldırdı.

"Arthur! Delirdin mi?" Yeni uyanmış biri için sesim oldukça yüksek çıkıyordu.

"Seni ancak böyle kaldırabilirdim o yataktan." Kucağında daha fazla sahiplendi beni. Merdivenlerden inerken taklidimi yapıp, uykudaki halimle dalga geçiyordu. Bu beni fazlasıyla güldürmüştü. Düşmemek için boynuna doladım kollarımı. Merdivenleri oldukça hızlı iniyordu. Bahçeye doğru giderken dudaklarını boynuma doğru götürüp gıdıklamıştı beni. Bu onun en sevdiği, benim ise en nefret ettiğim şeydi. Çığlığımla beraber ayaklarımı da çırptım.

"Arthur!" nefes nefese kalmıştım gülmekten. Kahkahalarımın üzerine kahkahalarını bıraktı sırada kapı çalmıştı. Bugün günlerden Salı mıydı? Hediyelerim mi gelmişti? Gülüşlerim bitmeden, beni kucağından indirmeden kapıyı açtı Arthur. Gördüğüm karşısında gülüşlerimin yerini ifadesizlik almıştı.

Bunu beklemiyordum. En azından bu kadar erken beklemiyordum.

Kendimi yere bırakmak istediğimde Arthur daha fazla sarmıştı bedenimi. O ise kocaman açılmış gözleriyle ikimizi de baştan sona süzmüştü. Şu an buradan kaçmak istemem, bağıra çağıra ağlamak istemem normal miydi?

"Ne var?" gözlerini Jungkook'dan kaçırmadan söylemişti Arthur bunu. Ama onun bakışları bendeydi, benim onda olduğu gibi. Gözlerindeki hayal kırıklarıyla anlatmıştı sanki her şeyi bana. En sonunda zorla da olsa gözlerini kaçırdı.

"B-b-ben-n...b-bir... a-a-a-arkadaşa..." Gözlerini yere indirip kekeleyerek konuşmaya başladığında Arthur sözünü kesti.

"Anladım, anladım." Birden kendimi Arthur'un kucağından yere atmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum.

Özür dilerim Jungkook.

Kızmıştır değil mi? Ya da canı acımış mıdır? Kim bilir neler düşünmüştü benim hakkımda? Gözleri yerdeydi. Onu bilmiyordum ama onunla göz göze geldiğimde benim kalbim parçalanmıştı. Çok kötü hissediyordum. Dizlerine kapanıp açıklama yapmak istiyordum ama neyi açıklayacaktım ki? Arthur benim sevgilimdi, bu kadar. Onun gibi dolu gözlerimi yere devirdim.

"Sadaka mı vermemiz gerekiyor?" belimi sardı Arthur ve sırıttı. Hızlıca ona döndüm. Gülmediğimi görmüş ve onunda yüzü düşmüştü.

Ölü Papatyalar  I  JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin