Uyuduğunu zannedip uyuyamamak... Bunu ise sadece gözlerini açtığında anlamak... Ben de herkes gibi uyumak istiyordum. Uyumak ve birazcık olsun bu dünyadan uzaklaşmak... Ama benim için imkansızdı. Başımı yastığa koyduğum altı – yedi saatin ancak birkaç saatini uyku içinde geçiriyordum.
En saçma kısım ise derin uykum sabaha karşı buluyordu beni. Karanlıkta, gece olunca uyumak daha zordu. Bunun nedenini bilmiyordum ama insan hiç uyumaktan korkar mıydı? Ben korkuyordum. Hayır hayır kötü bir rüya da gördüğüm yoktu. Hatta neredeyse hiç rüya görmezdim ama yine de uyumak istemezdim. Uykunun düşüncesi bile beni rahatsız etmeye yeterdi.
Gün doğduğunda, etraf aydınlandığında ise o tatlı uyku esir alırdı bedenimi. Gece içinde yarım yamalak uyuduğum uyku bana yetmez, derin bir uykuya dalardım. Bu sabah da öyle oldu. Her sabah olduğu gibi alarmıma küfür ederek uyandım. Güne nasıl başlarsanız öyle gidermiş, ben küfür ederek başlıyor ve küfür ederek de bitiriyordum.
Bundan sonrası ise rutin hazırlanış aşamalarıydı. Okula yetişmeye çalışan her kızın başından geçen tantanalar. Dağılmış saçlarımı iyice karıştırıp hava almalarını sağlarken ayaklarımı terliklerime geçirmiştim. Bugün her zamankinden daha geç uyanmıştım bu yüzden keyif banyosu değil, hızlı bir banyo olmalıydı. Beş dakikayı geçmeyen duş süremin ardından okul üniformalarımı geçirmiştim üzerimden. Bej renkli kenarlarında lacivert çizgili bu üniformaları seviyordum.
Aynanın karşısında durup bedenimi süzdüğümde eksik olanı fark edip çabucak beyaz çorabı çıplak bacaklarımdan geçirmiştim. Hala ıslak olan mor renkli saçlarımı ise taramış, kurulamış ve dalgalanması için birazcık kıvırtmıştım. Nemlendiricinin hemen ardından lens yerleştirme işlemimizi tamamlarken far gölgelendirmesi ve birazcık ruj ile hazırdım. Parfümümü tazeleyip içine hiçbir şey sığmayan çantamı omzuma geçirdikten sonra dün Geceden hazırladığım form koruyucu içeceğimi alıp evden ayrılmıştım. Çevirdiğim numara ile taksi birkaç dakika içinde burada olduğunda arka koltuğa yerleşmiş, birkaç öz çekim gerçekleştirmiştim.
"Kahretsin!"
"Bir sorun mu var hanımefendi?" Hızla bana dönen adama çevirdim mor gözlerimi.
"Hayır." Evet vardı. Göz ışıltımı sürmeyi unutmuştum. Tanrım... Gözlerimin rengi ne kadar da solgun görünüyordu.
Tüm bu eksiklik yetmezmiş gibi telefonumdaki isimle bu günün gerçekten zor geçeceğini bir daha anlamıştım. Bugün kötü bir gündü Aurora. Kesinlikle kötü bir gündü.
"Efendim Anne?''
"Benim meleğim uyanmış.''
"Saat burada 1 anne.''
"Ah öyle mi? Londra da akşama yaklaşıyoruz tatlım ve saat farklarını karıştırıyorum.'' Derin bir iç çekmiştim.
"Bir şey mi oldu?''
"Senin için harika şeyler aldım, inanamayacaksın. Ama bildiğin gibi para çok çabuk biten bir şey. Babandan bir şeyler isteyebilirsin sanırım, sonuçta sana alıyorum.''
"Sizin şirket artık maaşları ödemiyor mu?''
"Ben senin için istiyorum tatlım. Hem o baban para hesabı yapmaz. Sevgilisine aldığı hediyeler tüm camianın ağzında.'' Konudan sıkılmıştım ve hemen kapatmak istiyordum.
"Tamam, arar söylerim. Bye.'' Cevap vermesini bile beklemedim. Anne ve babanızın ayrı olmaları beraberinde böyle sıkıntıları getirebiliyordu. Ama genelde kafam rahattı çünkü tek yaşıyordum. Sürekli yurt dışında olurlardı. Babamı neredeyse iki yılda bir, annemi de en fazla iki kere görürdüm. Ama her salı hediyeleri gelirdi. Bu da beni sahte de olsa mutlu ederdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar I JJK
FanfikceSarhoş olduğu bir gecede erkek arkadaşıyla birlikte birine çarpan Aurora, sakat bıraktığı bu gence yardım etmeye çalışır. Birçok açıdan hayat şartları farklı olan bu ikili aralarındaki çekime karşı koyamazlar. Aurora sakat bıraktığı gence aşık olurk...