Beklediğimden daha kusursuz işliyordu her şey. Bir hafta boyunca hiç aksatmadan Jungkook'un evindeydim. Sabahtan akşama kadar Taehyung'la onun erkek muhabbetlerini dinleyip, gülüyordum. Ne mutlu, ne güzel hayatları vardı. Hiçbir şeyi ciddiye almıyor, her şeyi şakaya vurarak eğlenmelerine bakıyorlardı. Taehyung'la ise aram her geçen gün daha iyiye gidiyordu. Atışmalarımız tamamen bitmiş değildi ama artık hakaretler içermiyordu.
Jungkook... Her dakika bana daha fazla farklı hissettiriyor, daha fazla bağlıyordu beni kendine. Yaşamayı ,arkadaşlığı, eğlenceyi o öğretiyordu bana. Bu eve girdiğimden beri hava, para, lüks benim için en arka sıralardaydı.
Evet, Jungkook beni değiştiriyordu. İyi mi oluyordu yoksa kötü mü bilmiyordum ama değişiyordum. İnanılır gibi değildi belki ama bir hafta içinde iki yemek tarifi öğrenmiştim. Jungkook söylüyor, ben yapıyordum. Taehyung her seferinde iğrenerek tabağını geri verse de Jungkook hiçbir şey söylemeden sonuna kadar bitiriyordu. Yemeklerin iğrenç olduğunu biliyordum. Kötü yorumlarda bekliyordum ama o hiçbir zaman yapmazdı.
Günümün geri kalanını ise dansa giderek, ev işleri öğrenerek, Jungkook'la ağırlık kaldırarak ve basketbol videolarına bakarak geçiriyordum. Hayatımdan memnundum. Sıradandı ama mutluydum. Jungkook'un yanımda olması yetiyordu sanırım.
İçtiğimiz limonataların bulaşıklı bardaklarını mutfağa getirip tezgahın üzerinde bıraktım. Dağınıklık ve bulaşık Jungkook'un en nefret ettiği şeydi belki de. Bunu bildiğimden elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyordum ona. Aldığım ilk bardağı sıkı tutamamış, elimden kayıp gitmesini izlemiştim.
Lavaboya düştü ve parçalara ayrıldı cam bardak. Üzülmüştüm aynı zamanda da kızmıştım. Çok sakardım! Ben hiçbir işi beceremeyecek miydim?
"Aurora!" mutfağa büyük bir hızla girmişti Jungkook.
"Bardak elimden kaydı."
"Bir şey oldu mu?"
"Kırıldı..."
"Sana bir şey oldu mu?" kollarımı çekti ve ellerime baktı. "Bir şey olmadı değil mi? Kesilmedi bir yerin?"
"Hayır Jungkook, iyiyim." Benim için duyduğu telaş inanılmaz derecede hoşuma gidiyordu. Canımın yanmasından çok korkuyordu, biliyordum.
"Kaç kere dedim sana, yıkama şu bulaşıkları! Bu işler sana göre değil Aurora." Kızmış görünüyordu.
"Ben yardım etmek..."
"Hayır! Bundan sonra iş yapmak yasak sana. Anlaştık mı?"
"Jungkook..."
"Anlaştık. Bitmiştir. Şimdi çık şuradan." Küçük çocuk gibi azarı çekip göndermişti beni. Ama ben gerçekten yardım etmek istemiştim sadece. İş yapmak kısmına yemek de dahil değildi değil mi? Tabağına attığım gizli ilaçlar sayesinde bir haftadır düzenli bir şekilde alıyordu ilaçları. Düzene koymuşken bozmak olmazdı. Hem ona hissettirmeden, anlamasını sağlamadan bazı egzersizlerde yaptırıyordum. Hayır hayır, ben ne yapar ne eder o ilaçları aldırtırdım ona. Başladığım bir işi yarım bırakamazdım.
Ona kızıp odasına attım kendimi. Onun için yapmaya çalıştığım her iyilikte azarlıyordu beni. Sinirle eşyalarını sağa sola fırlattım. Nerdeydi bunlar ?
"Jungkook!"
"Efendim?" sesi banyodan geliyordu. Derin bir nefes verip yanına gittim. Kollarımı göğsümde birleştirerek banyo kapısına yaslandım.
"Sigaralarımı gördün mü?" çamaşır makinesinden çamaşırları çıkartıp sepete boşaltıyordu.
"Yoo..." göz ucuyla bana bakıp geri işine döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar I JJK
FanfictionSarhoş olduğu bir gecede erkek arkadaşıyla birlikte birine çarpan Aurora, sakat bıraktığı bu gence yardım etmeye çalışır. Birçok açıdan hayat şartları farklı olan bu ikili aralarındaki çekime karşı koyamazlar. Aurora sakat bıraktığı gence aşık olurk...