Yirmi Altıncı Bölüm

457 55 30
                                    

Orada olanları Taehyung'a anlatırken Jungkook'un yanında bulunmak istemiyordum. O yüzden koridorda bekleyecektim onu. Sandalyelerden birine oturdum ve eteğimle üşüyen bacaklarımı daha sıkı sardım. Sırtım ve kollarımda buz tutmuştu. Kendimle uğraşırken, benden biraz ileride olan Taehyung'un annesinin telefon konuşmasına isteksiz bir şekilde kulak misafiri olmuştum.

"Biliyorum kızım ama hiç elimde kalmadı. Evden bir şeyler götürsen? Biraz daha dayanalım akrabalardan para gelecek. Birkaç gün daha idare et, hadi benim güzel kızım. Yavrum, sen kardeşlerini de al Jungkook abinin evine geçin tamam mı? Gönderiyorum ben onları." Ve telefon kapandı. Onun orda olduğunu sanki hiç görmemişim gibi kafamı başka tarafa çevirdim.

"Neredeydiniz siz?" omuzlarıma dokundu ve yanıma oturdu kadın. İlk defa görüyormuş gibi gülümseme ve rol yapma çabalarım...

"Ufak bir işimiz vardı." gülümsedim. Çok sıcak ve sevimli bir insandı. Üstelik bir anne olarak yaptığı fedakarlıkları görünce, gözümde daha farklı bir yere ulaşıyordu.

"Bir şey soracağım ama yanlış anlama. Hem söylemek zorunda da değilsin." Gözlerinde farklı bir anlam vardı. "Sen Taehyung'un kız arkadaşı mısın?" Bu da nereden çıkmıştı? Önce şaşırsam da sonrasında çok komik bir şey duymuşçasına güldüm ama en sonunda susturdum kendimi. Gerçi bu da oldukça komikti.

"Hayır, ben Jungkook'un arkadaşıyım."

"Ama senin fotoğrafların..." kapının açılmasıyla oraya dönmüştü kadın.

"Evet, benim fotoğraflarım?"

"Bizde gördüm. Taehyung'un dolabında buldum hatta. Kızar diye de soramadım." Kadın konuşmasını sürdürürken bize doğru geliyordu Jungkook. O da söylediklerini tam olarak duymuş olmalıydı. Bu kadın ne diyordu böyle?

"Haa onu ben istedim ya Taehyung'tan. Makinedeydi onlar, fotoğrafçıda bastırmasını istedim." Üstümden koca bir belirsizlik kalkmış ve bende rahatlamıştım. Jungkook biraz da olsa utanarak yeniden konuşmuştu ancak bu benim anlamayacağım bir dildeydi.

Muhabbetin üzerine kadın bir bana bir de Jungkook'a bakmıştı gülümseyerek. Bu gülümsemeyi tanıyordum. Sizi sizi der gibiydi. Ne kadar yakıştığımızı düşünüp gülümsemiş gibiydi.

"Hadi biz gidelim Aurora." Tutmak için elime uzandı.

"Ne dedin kadına hem Taehyung?" içeriyi görebilecekmişim gibi kapıya baktım.

"O, bugün de gözetim altında tutulacakmış. Bazı filmler çıkmamış." Onaylarcasına kafamı salladım ve ayağa kalktım.

"Kızlar sana gelecek Jungkook."

"Tamam, biz hallederiz." Sıcacık gülümsedi ve asansöre yöneldi. Çantamdan telefonu çıkarıp baktığımda saat altıyı geçmişti.

"Oysa bu gece seninle uyumayı düşünüyordum." Beklediğimiz taksiye binmiş ve taksicinin duymaması için kısık sesle söylemişti.

"Çok yorgunum." Aslında yapmak istediğim şey söylediğinden utanıp konuyu değiştirmekti ancak böylesi farklı olmuştu. Kafamı öne eğerek mızmızlandığımda yüzüme doğru eğilip kıkırdamıştı o da.

Ama gerçekten de çok yorgundum. Tüm gece ayaktaydım hem de bu topukluların üzerinde... Alt dudağını sallandırarak bana baktı Jungkook. Dalga geçtiği her halinden belliydi.

"Ayaklarım mahvoldu. Bir dansçıya ayakları ne kadar lazım biliyor musun?" yüzünü birden kocaman bir ifadesizlik kapladığında önüne döndü. Ben salaktım! Gerçekten bu cümleyi nasıl kurmuştum? Gözlerimi yavaşça kapattım ve acıyı, pişmanlığı tam kalbimde hissettim. Biliyordu, o duyguyu en iyi o biliyordu. Bir basketbolcuya da en çok lazım olan şey ayaklarıydı değil mi?

Ölü Papatyalar  I  JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin