On İkinci Bölüm

308 51 21
                                    

Art arda çalan zil sesiyle yerimden sıçradım. Baş ucumdaki ışığı açıp saate baktığımda sabaha karşı 03.45'di. Pikeyi üzerimden attığım gibi yarı uyanmış bir şekilde merdivene yöneldim. Kapıdaki her kimse istikrarlıydı. İçki içmememe rağmen başım zonkluyordu, lenslerden olmalıydı. Onları çıkartmayı yine unutmuştum.

Saçımı arkaya atıp tek gözümle merceğe yaklaştım. İlk tanıyamasam da kim olduğunu sonradan çıkarmıştım. Kısık gözlerimle kapı kilitlerini açıp ona baktım.

"Deli misin sen? Bunu sormam bile saçmalık. Delirmişsin sen."

"Çekil şuradan" dedi ve beni iterek geçti içeri.

"Hop hop dur bakalım. Ne o öyle ahıra girer gibi." Kapıyı hızla çarpıp arkasından gitmiştim. Tek askısı düşmüş tişörtüm ve inanılmaz mini kareli şortum umurumda bile değildi.

"Pek farkı yok."

"Hemen çık evimden!" elimle kapıyı gösterdim.

"Jungkook'u çağır bana. Jungkook!" kulaklarımı tıkamıştım.

"Ne Jungkook'u ya? Kimse yok burada!" çok şaşırması gereken bir şey söylemişim gibi yüzüme bakıp öylece donakaldı.

"Nasıl yok? Burada değil mi?"

"Değil Taehyung!" Onun ki kadar olmasa da yine de yükselmeye çalışıyordu sesim. Ama uyku mahmurluğuyla zordu.

"Nerede olduğunu biliyor musun peki? Söyledi mi sana herhangi bir şey?" çok fazla yaklaşmıştı. Yerdeki gözlerimi kaldırıp onun gözlerine dikmiştim. Sallanan elimi tuttu ve iki avucunun arasına aldı. Bu sefer daha nazikti. Canım acımamıştı. Ama o dokunuşla iki gün önceki akşama gitmiştim. Orada olanlara, bana söylediklerine...

"Hatırlamaya çalış." Taehyung'un görüp görebileceğim en iyi haliydi. Jungkook'u gerçekten çok seviyordu.

"Sanırım." Dedim elimi avuçlarının arasından çekerek. Belli belirsiz bir gülümseme oluşmuştu suratında.

"Özür dile, söyleyeyim." Ne bekliyordun Taehyung? Bana yaptıklarını, söylediklerini unutmamı mı?

"Ne diyorsun kızım sen?"

"Özür dile! Söylediklerin, yaptıkların için." Bastıra bastıra söylemiştim. Diliyle alt dudağını genişletti. Sonrasında ise dudaklarını ısırmaya başladı. Sinirinden neredeyse çıldıracaktı.

"Özür dilerim." Dedi bana bakmayıp kafasını yan tarafa çevirerek. Hissettiğim huzurun haddi hesabı yoktu. Aurora öyle kolay kolay yenilmez Taehyung Bey! Ellerimi göğsümde birleştirdim ve zafer gülümsememi dudaklarıma yerleştirdim.

"Şimdi söyle!" Burnu açılmıştı ve neredeyse ateş fışkıracaktı.

"Bilmiyorum." Birkaç adım ondan uzaklaştım. Gözlerini kıstı ve baştan aşağıya süzdü beni. Ağzı sürekli bir şey söylemek istercesine açıldı. Ne hissedeceğini bilmiyordu. Ona çok güzel bir ders vermiştim sadece.

"Sen... sen var ya... Söyleyeceklerime bile değmezsin." Arkasını döndü ve hızlı adımlarla kapıyı açıp dışarı çıktı. Zafer sevincimi bitirip tekrardan Jungkook'u hatırlamıştım.

Jungkook!

Nerelerdeydin? Peşinden koştum ve onu bahçenin içinde yakaladım.

"Belki başka bir arkadaşındadır." Beni duyunca durdu ve bende durdum.

"Onun benden ve Eiji'den başka kimsesi yok." Bağırmıştı. Çıplak ayaklarımı birbirine sürttüm. Bana döndü ve kollarını açtı.

"Peki, madem öyle neden bana geldin Taehyung?" Gözünü çimlere devirdi galiba bunun nedenini o da bilmiyordu.

Ölü Papatyalar  I  JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin