Yirmi Dördüncü Bölüm

276 53 25
                                    


Bunu beklemiyordum.

Bir beklentiye girerek gelmemiştim belki buraya ama yine de bu... Hiç ummadığım bir şeydi. Fazla mı mutlu sonla biten film izlemiştim? Bu yüzden miydi içimdeki umutların büyüklüğü?

Şaşkınlık ve kırgınlıkla geri geri yürüdüm. Yere sürtünen eteğimi toplamak bile aklıma gelmemişti. Sadece burada olmamam gerekiyormuş gibi hissetmiştim. Arthur'un yanından kaçıp koşa koşa buraya gelmemem gerekiyormuş gibi...

Ayağımın altında ezilen kurumuş ağaç dalların çatırtısı onlara burada olduğumu haber vermişti. Yerdeki bu küçük sopalara küfür ederek başımı kaldırdığımda yerimi belli ettiğimin farkındaydım. Gecenin bu sessiz karanlığında başka bir ses yoktu çünkü. Oysa buradan sessizce ayrılmak istiyordum. Jungkook'un onu bir kızla gördüğümü bilmesini istemiyordum. Ama sanırım her şey için çok geçti. Varlığımı hisseden kız hızla ayağa kalkmış, bana bir göz atıp koşarak uzaklaşmıştı. Net bir şekilde olmasa da yüzünü görebilmiştim. Güzel olup olmadığına sonra karar verecektim. Şu an aklımda dolanması gereken şey, beni görür görmez neden gittiği olacaktı.

"Aurora!" dedi tekerlekli arabasını bana sürerek. Beni gördüğüne inanılmaz sevinmiş gibiydi. Hayalimdeki gibi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ayağa kalkmak istercesine ellerini destek için tekerleğin yan tarafına yerleştirdi ama sonra geri indirdi. Kalkamayacağını biliyordu. Tereddütlü adımlarla yanına kadar gittim. Ne diyeceğimi bilmiyordum. 'Döndüm, bak yanındayım, artık hiç gitmeyeceğim' gibi sözler kurup boynuna atlamak istiyordum ama yapamazdım.

"Otursana." Dedi yumuşak bir tonda. Kafamı sallayıp banka oturdum. Saatlerce yürümüşüm gibi yorgundu bacaklarım ve hala titriyorlardı. Belki de hava birazcık serindi, ondandı. "Geldin." Dedi boğuk bir tonla. Ağzıyla değil yüreğiyle söylemişti bunu, biliyordum.

"Buradayım." Dedim gülümseyerek. Derin bir nefes verip denize döndü. "Bu sefer de mi geleceğimi hissetmiştin?"

"Hayır... Aslında bakarsan... bilmiyordum. Ama gelmezsin diye.. çok korktum. Burada bitmesinden, seni bir daha göremeyecek olmamdan... Yani bilirsin arkadaşlar böyledir değil mi? Hani arkadaşız ya biz." Kaşlarımı kaldırıp kafamı salladım. İnsan nasıl bir cümleye bu kadar güzel başlayıp böyle berbat bitirebilirdi?

"Tabii... Tabii, haklısın. Kesinlikle!" Yapay bir şekilde sırıtıp kafamı gökyüzüne kaldırdım. Yine hiç beklemediğim anda hiç beklemediğim o soruyu sormuştu. Ama bu sefer cevabım hazırdı.

"Onu seviyor musun?"

"Onu seviyor olsaydım burada ne işim var Jungkook? Kalbim Arthur'a ait olsa neden senin yanında oturayım? Ama çok duymak istiyorsan söyleyeyim. Hayır, onu sevmiyorum." Yüzünde kocaman, aptal bir gülümseme belirdi ve gözlerini aşağıya dikti. Yeni tıraş olmuştu. Yani şuan o gamzelerine dokunsam sakalları batmayacaktı.

"Buna..." dedi saçlarını karıştırıp, dudaklarını büzerek. "Sevindim." Dudaklarımı ısırdım ve göz göze kalmaya devam ettik. Bakışları yüzümde dağıldı. En ufak bir ayrıntıyı hafızasına kazırcasına inceledi, ben de aynı şekilde. Yine sessizliği o bozdu.

"Çok kızdı mı peki? Karşı çıktı mı ayrılmak istemene?" başka bir tarafa bakmadı. Gözlerimiz hala birbirine kenetliydi.

"Birazcık." Dedim omuzlarımı kaldırarak.

"Çok kıskanmış olmalı."

"Normal. Beni herkes kıskanıyor." Gözlerimi devirdim ve alaycı gülümsememle denize döndüm.

"Seni niye kıskansın?"

"Ne demek seni niye kıskansın? Tabi ki beni kıskanacak, seni kıskanacak hali yok ya."

Ölü Papatyalar  I  JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin