Taksinin kapısını kapattığımda korkudan karnımda dayanılmaz bir acı oluşmuştu. Topuklu ayakkabılarıma rağmen oldukça hızlı yürüyordum. Jungkook'a ve Taehyung'un annesine yetişmekte ek bir amaçtı benim için. Haberi duyduğundan beri zavallı kadın ağlıyor ve her an bayılacakmış gibi duruyordu.
Jungkook ise hala şoktu atlatabilmiş değildi. Hastaneye kadar benim söylemlerimle hareket etmişti. Tek söylediği şey Taehyung'tu! Neden tüm belalar bizi buluyordu? Neden sorunsuz, olaysız geçmiyordu bir günümüz? Tam Jungkook'a kavuştum, her şey harika derken bu kaza çıkmıştı. Taehyung'u kaybetmeye hiçbirimiz dayanamazdık.
Asansöre bindiğimizde zar zor nefes alıyordum. Jungkook bembeyaz olmuş suratıyla bana baktı. Taehyung'un annesi kadar berbat ve perişan görünüyordu. Ben de hem Taehyung telaşını hem de anıların verdiği acıyı üzerimden atmaya çalışıyordum. Bu hastane Jungkook'u getirdiğimiz hastaneydi. Yüzünü tamamen gördüğüm yer, adını öğrendiğim yer, sakat kaldığını duyduğum yer...
Benim hayatımı bitiren yer...
Pişmanlıklarımı doğuran yer...
Düşüncelere kaybolup giderken sıcacık bir el hissetmiştim parmaklarımda.
"Gel hadi. Sana ihtiyacım var." Açılmış asansör kapısını işaret etti Jungkook. Gözlerimi kapattım ve elini sıkıca tuttum. Ne olduğunu, neler yaşandığını, hangi durumda olduğunu bilmiyorduk.
"Oğlum nerede? Bana oğlumu gösterin!" diye koşmuştu kadıncağız koridora. Bu işte bir anne feryadıydı! Yavrusunun canının yandığı ama annesinin ölüm acısıyla çırpındığı bir andı. Gözlerim dolu bir şekilde Jungkook'un elini bırakıp, dizlerinin üzerine düşmüş olan kadını kaldırdım. Ne bir dakika daha ayakta duracak hali ne de kötü bir haberi kaldıracak kadar gücü kalmıştı.
Yanımıza hemşire olduğunu tahmin ettiğim bir kız geldi ve biraz beklememizi söyledi. Böyle bir durumda nasıl beklenilirdi ki? Çaresizce o kırmızı koltuklara yine oturmuştuk. İkisinin elini de sıkı sıkı tutuyor ve onlara güven vermeye çalışıyordum. O güçlü, yıkılmayan Jungkook neredeydi? Sesi soluğu çıkmıyordu. Kocaman açtığı gözlerini yerdeki taşlara dikmiş, öylece duruyordu.
Onu...hiç böyle görmemiştim. Bu kadar korkmuş, bu kadar çaresiz ve bu kadar bitik... Gözlerinden yaşlar dökülünce burnunu çekti ve kafasını diğer tarafa çevirdi. Ne güzel bir arkadaşlıktı onlarınki, ne sağlamdı. Birbirlerine kardeşim diyorlardı, en doğru hitabı bulmuşlardı doğrusu. Bize doğru emin adımlarla gelen kadın doktorun yüzünde rahatlatıcı bir gülümseme vardı.
"Aaa ne bu hal?" dedi doktor, sanki olanlardan haberi yokmuş gibi.
"Oğlum nasıl? İyi mi?" elimi gittikçe daha çok sıkıyordu kadın.
"İyi, iyi. Sizi çok telaşlandırmışlar ya hu. Oğlunun sağlığı gayet yerinde. Uyanık hatta şu an, parmağı bile kırılmamış." Tamamen dişlerini gösterdi ve Taehyung'un annesinin omzunu sıvazlayıp yanımızdan geçip gitti. Bana o şaşkın ve iğneleyici bakışı atmadan edememişti tabii. Gerçi alışmıştım artık ben.
"Taehyung'um!" diye haykırarak odaya girmişti kadın. Taehyung ise bizi görünce gülümsemiş ve yerinde doğrulmuştu yavaşça.
"Ben iyiyim anne. Bir şeyim yok." Kadını ikna edip elini sıkıca tuttuktan sonra tepeden tırnağa incelemişti beni. "Beni göreceksin diye bu kadar süslenmene gerek yoktu Aurora. Ben seni her halinle beğeniyorum." Göz kırptı ve diğer elini yumruk yapıp, vurması için Jungkook'a uzattı.
"Bizi çok korkuttun. Şuraya gelene kadar ölüyordum neredeyse."
"Aptal polis. Keşke hala hayata olduğumu söyleseymiş size... Açıkçası ben o ezilmiş arabada telefonu bulamadım. Yoksa çaldığını duyuyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Papatyalar I JJK
FanfictionSarhoş olduğu bir gecede erkek arkadaşıyla birlikte birine çarpan Aurora, sakat bıraktığı bu gence yardım etmeye çalışır. Birçok açıdan hayat şartları farklı olan bu ikili aralarındaki çekime karşı koyamazlar. Aurora sakat bıraktığı gence aşık olurk...