BÖLÜM 29

3.5K 267 28
                                    

Dışarıda yağmur etkisini sürdürürken Reagan ile Lİly buldukları notu inceliyorlardı. Aralarında tartıştılar. Ölü ceset kadar mor olan şey neydi? Kim içerken kara oluyordu? Bu sorular akıllarında dolanırken hiçbir şey bulamamanın hayal kırıklığıyla masadan kalktılar.

Reagan kütüphaneden çıktıklarında da saraya giriş yaptıklarında da düşünmeye devam ediyordu. Sorular, sorular, sorular... Ne zaman bu soruların bir cevabı olacaktı?

Saraya girdiğinde yukarıda parlayan avizeye baktı ve derin bir nefes aldı. O kadar çok bunalmıştı ki hiçbir şey düşünmek istemiyordu. Sadece uyumak, rahatlamak istiyordu. Her gün kraliçe ne hamle yapacak ya da annesinin ona nasıl da yalanlar söyleyerek yüzüne bakışını düşünmekten artık bir bunaltı, bıkkınlık gelmişti. Sürekli başına yeni yeni şeyler geliyordu. Daha Krov efsanesi diye yeni bir şey çıkmıştı ve şimdide şu bilmece başına dert olmuştu.

Saraya girdiler ve merdivenlere doğru yürümeye başladılar. Yürürken biri sert bir şekilde ona çarptı. Çarpmayla birlikte Reagan korkuyla gözlerini kapatırken bir şangırtı geldi.

Reagan gözlerini açtı ve bir kızın elinde tepsi olduğunu gördü. Kız elindeki tepsiyi düşürmemek için elinden geleni yaparak refleksle elindeki tepsiyi sağa doğru döndürdü ve başardı. Tepsi düşmedi ama çay biraz tepsiye dökülmüştü.

Reagan kıza baktı. Kız ondan bir-iki yaş küçük gibiydi. Hafif tombuldu ve yanakları da kızarmıştı. Saçları ikiye ayrılmış, örülmüştü. Çok tatlı görünüyordu.

"Özür dilerim" dedi Reagan.

Kız önce Reagan'ı inceledi. Hayran hayran Reagan' a bakıyor, bir şey söylemiyordu. Sanki Reagan'ın söylediği şeyi şimdi duymuş gibi

"Ah pardon" dedi mahcup bir şekilde ve devam etti "ilk defa sizi görüyorum. O yüzden heyecanlandım. Kusura bakmayın yanlışlıkla çarpmıştım"

Reagan gülümsedi. Kız o kadar tatlıydı ki kıza kızamıyordu. Masum bir şekilde ona bakmaya devam ediyor, bazense daha net görebilmek için yaklaşıyordu. Reagan kızın meraklı bakışlarına karşın,

"İstersen dokunabilirsin" dedi.

İlk başta kızın heyecandan gözleri parladı ve sonra "Hayır, olmaz leydi Reagan bu saygısızlık olur" dedi.

Reagan kızın saygılı ve nazik hareketlerine gülümsedi "Sorun değil, izin veriyorum." dedi.

İlk başta kız tereddüt etti. Bir Reagan'a bir kanatlarına baktı. Sonra yavaşça ona yaklaştı. Tereddütle elini uzattı ve kanatlarına dokundu. Kız kanalara dokunduğunda gülümsedi.

"Çok yumuşak" dedi kız ve daha çok sevmeye başladı.

Reagan güldü ve Lily'e baktı. Lily de kanatlara hevesle bakıyor, dokunmak istiyordu. Kanatları ilk çıktığından beri başında hep bir bela olduğu için hiçbir zaman normal konulardan konuşamıyorlardı. Hazır normal bir şeyden bahsediyorken Lily'e

"İstersen sende bakabilirsin" dedi.

Lily kocaman gülümsedi ve "Gerçekten mi?" dedi.

"Evet" dedi Reagan gülümseyerek.

Lily küçük kızın aksine hemen dokunmaya başladı ve gözlerini kocaman açarak "Bu nasıl bir şey böyle çok yumuşak" dedi.

Reagan onların şaşkın yüzlerine baktı ve gülmeye başladı. Gülerken bir şey dikkatini çekti. Kızın elindeki tepsiye baktı. Tepsi gümüş rengindeydi ve yukarıdaki avizenin parlaklığıyla birlikte parlıyordu. Tepsini üzerinde beyaz, porselen bir çaydanlık, çaydanlığın üzerinde ise çiçek desenleri vardı. porselen çaydanlığın hemen yanında porselen beyaz bir fincan, fincanın içinde ise bir çay vardı. Reagan'ın dikkatini çeken şey ise çayın rengiydi çünkü çayın rengi pembe renkti.

GÜNEŞ AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin