MİLES
Onunla ilk tanıştığı günleri hatırladı. Daha on yaşlarındaydılar ve her küçük erkek gibi sevdiğini belirtmek için saçını çekmişti. Küçük kız ağladığında ise neyi yanlış yaptığını anlayamamıştı.
Böyle başlamıştı arkadaşlıkları. Ailesinden sonra en değerlileri arkadaşlarıydı ve şimdi biri gözü önünde ölmüştü. "Nasıl bu kadar aptal olabildim?" diye geçirdi içinden. O da Lily'e aşıktı ama bunu ona söylememişti. Sadece sevdiğinden biraz daha emin olmak istiyordu. Bir fırsat kolluyor, bekliyordu. Eğer böyle bir şey olacağını tahmin etseydi söylerdi.
Lily'in kafası kucağındaydı. O güzel dudaklarında kan izleri vardı. O güzel renginden farklı olarak, artık rengi bembeyazdı. Gözleri gökyüzüne bakıyordu. Lily'in alnından öperek,
"Çok üzgünüm, çok üzgünüm. B-ben de seni seviyorum, bende sana aşığım. Lütfen uyan." dedi ağlayarak. Uyanamayacağını bilerekten bu sözleri söylüyordu. Yüreğini dağlamışlar gibi hissediyordu. Bu hayatta çaresizlikten daha kötü hiçbir şey yoktu.
Reagan da yanındaydı ve o da ağlıyordu. Elleri Lily'in karnındaydı ama artık bu hiçbir işe yaramazdı. Tam o sırada kraliçe kıkırdadı.
"İşte, Reagan bu hayatta sana bir ders. Eğer kimseye değer verip, sevmezsen zayıf noktanda olmaz" dedi.
Reagan bu sözler üzerine hiçbir şey söylemedi. Lily'in cesedinin başından kalkıp kraliçenin yanına doğru yavaş adımlarla yürüdü. Kraliçe konuşmaya devam ederek,
"Seni alt üst edecek bir şey daha söyleyeyim mi? "Senin baban var ya Komutan David Lock onu aslında Komutan Cedric öldürdü. Hem de hiç tereddüt etmeden, gözünü kırpmadan yaptı bunu. İnsanlar makam için neler yapmaz ki? Değil mi Reagan?" dedi kıkırdayarak.
Reagan kraliçenin karşısına geçti. Sinirden dişlerini, ellerini sıkıyordu. Sanki birden hava soğumuş gibiydi. Orman sessizleşti. Kılıç seslerinden başka hiçbir ses gelmedi. Hava da bir kuş bile uçmuyordu. Miles bir şeylerin ters gittiğini anladı. Bir içgüdüyle buradan uzaklaşması gerektiğini hissetti ve hislerinde haklıydı da.
Reagan birden çığlık atmaya başladı. Onun çığlıklarını seyreden bir deprem meydana geldi. Yer çatlıyordu ve çatlayan yerlerden rüzgar fışkırıyordu. Miles Reagan'ın etrafında bir parlaklık görüyordu. Bu elektrik akımıydı. Tıpkı bir yıldırımı, şimşeği andırıyordu.
Miles daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. Lily'in cesedini kucağına aldı ve biraz ilerideki büyük bir kayanın arkasına doğru koşarak gitti. Cesedi yavaşça yere bırakarak kayanın arkasından Reagan'ı izledi.
Kraliçeye baktı. Miles emindi ki kraliçede daha önce böyle bir şey görmemişti. Geriye doğru iki adım atan kraliçe bir dala takılıp yere düştü. Miles kraliçenin planını anlamıştı. Aslında kraliçe Reagan'ın hassas noktasından vurup onu güçsüzleştirmeye çalışmıştı ama başaramamıştı. Daha da kötü hale getirmişti.
Kraliçe kendini savunmak için kollarını yüzüne siper alarak, "S-sakinleş Reagan bunu çözebiliriz" dedi ama Reagan bu sözü duymamıştı. Adeta kendini kaybetmişti.
Miles kraliçeyi ilk defa bu kadar korkmuş ve çaresiz görüyordu ama Reagan ona ne yaparsa yapsın acımayacaktı. Hiçbir şey, kraliçenin ölümü bile içindeki yangını, acıyı söndüremezdi.
Reagan bir daha çığlık attı. Bu çığlıkla beraber kral, Komutan Cedric ve askerlerinin kafası patladı. Kafası olmayan vücutlar yere düştü. Miles bu manzara karşısında kusmamak için eliyle ağzını kapadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNEŞ AĞACI
FantasyReagan küçüklüğünden beri güçlerini kontrol edemiyor, bu güçlerle nasıl başa çıkacağını bilemiyordu. Birde bu yetmezmiş gibi gözlerini açtığında bir ormanın ortasında yapayalnız buluyordu kendini. Burası neresiydi? Şuanda başında bekleyen üç yakışık...