"ne çizmek istersem..." hinata bir süre karşısındaki tuvale ve ellerine baktı. "ne çizmek istiyorum ki ben?"
kageyama onu stüdyosuna bıraktıktan ve gittikten sonra çekinerek tuvale yaklaşıp sandalyeye oturmuştu. fakat bunun üzerinden koca bir saat geçmiş olmasına rağmen bir şeyler çizmek için hareket ettirememişti elini. bunca zamandır hep başkaları ne derse onu çizmişti çünkü. ne çizmek istediğini bilmiyordu.
daha dokuz yaşındayken bir köle pazarından alınmıştı ve yirmisine kadar da takashi ailesinin yanında kalmıştı. başlarda her şey iyi denilebilecek düzeydeyken hinata'nın çizim yeteneğini hiro'nun fark etmesi ile her şey tersine dönmüştü. istediği şeyleri çizemez olmuştu. takashi hiro'nun beş para etmeyen tabloları hinata'nın sayesinde milyon yenlere satılır olmuştu. aslında, o tablolara hiro'nun demek doğru olmazdı. takashi hiro yalnızca müşteri önünde göstermelik bir taslak çıkarır, ardından hinata perde arkasında tabloyu bir şahesere dönüştürürdü.
koskoca on bir yılı böyle geçmişti ve bunca yılın ardından ilk defa böyle bir muamele ile karşılaşıyordu. onu öldürmeye götüren önceki sahibi eline bir kağıt ve kömür verdiğinde kalbinin ne denli hızlı attığını anımsadı. şu an o kadar heyacanlı da değildi, mutlu da. yalnızca şaşkın ve ne yapacağını bilemez haldeydi.
saatler birbirini kovaladı. ara sıra atölyeye shimizu geldi ve hinata'ya içecekler ve atıştırmalıklar getirdi. tıpkı hinata gibi o da gece boyunca ayakta kaldı. kageyama tobio'nun emriydi çünkü bu.
hinata titreyen elini kaldırıp boyaya batırdığı parmağını tuvale bastırdı ve aşağıya doğru usulca bir çizgi çekti. sonra da ayağa kalktı ve tuvale başka hiçbir müdahale yapmadan baktı.
yutkundu. eskiyi anımsadı istemsizce. hiro'ya kendisinin ne kadar değerli olduğunu gösterebilmek için bir tuvali yapmayı reddedişini hatırladı. kendisi olmadan hiro bir hiçti. hiro da içten içe bunun farkındaydı ve o zamanlar hinata hiro'yu yenebileceğini düşünerek çıkışmıştı oğlana.
tüyleri ürperdi hinata'nın. günlerce bir odaya kilitlendiğini, yattığı yerle tuvaletini yaptığı yerin aynı olduğunu hatırladıkça hüngür hüngür ağlamak istiyordu. bununla bitse iyiydi. takashilere yeterince para kazandırıyor olsa da aç gözlü aile bununla yetinmemişti. gerçi, amaçları muhtemelen para değildi. hiro sırf egosunu tatmin edebilmek için hinata'nın bedenini şehrin abazalarına pazarlamış ve hinata yardım çığlıkları atarken de kenardan onu izlemişti.
shimizu sabahın ilk ışıkları pencereden içeri vururken bir kez daha girdi atölyeye. hinata'yı sandalyesinde bulamayınca odayı taradı sakince. bir köşeye sinmiş, dizlerini kendisine çekmiş oturuyordu sıska oğlan.
shimizu yavaşça ona yaklaştı. ayak seslerini duyan hinata zaten başını dizlerinden kaldırmıştı.
shimizu yere çöktü. elindeki tepsiyi de yere bıraktı. sonrasında saatlerdir aç duran oğlanı bizzat kendi elleri ile besledi. hinata uzatılan lokmaları geri çevirmedi. acıkmıştı, inkar edemezdi.
çorbasını içip biraz bezelye yedikten sonra shimizu'yu durdurdu. "bu kadarı yeterli. fazlası midemi bulandırıyor."
shimizu anlayışla başını salladı. "nasıl isterseniz."
"ve lütfen resmiyeti bırak. benden daha üst konumdasın sen."
shimizu hafifçe tebessüm etti. "ondan o kadar da emin değilim." tepsiyi alıp ayağa kalktı ve hinata'ya iyi çalışmalar dileyip odadan çıktı.
hinata uzun süre boyunca orada oturdu. sonra kalktı ve tuvali temiz bir tuvalle değiştirdi. fakat yine uzun uzun beyaz tuvale baktı, hiçbir şey yapamadı.
saatler sonra, sandalyeyi odadaki masanın önüne getirip oturduktan sonra, kararlılıkla büyük bir resim kağıdı aldı. derin bir nefes verdikten sonra belleğinde ne varsa kağıda aktarmaya başladı.
ilk çizdiği şey bir at arabasıydı. ikincisi çiçeklerle bezenmiş bir bahçe... yachi'yi çizdi. shimizu'yu, mutfakta telaşla yemek yapan hizmetlileri... bileği yorulsa da hinata hiç durmadı. onlarca resim kağıdını harcadı.
ve hava kararmaya yüz tutmuşken yavaşça kağıtları her yere dağıttı. kendi resimlerine baktı yukardan. odaya kimse girmesin diyeydi kağıtları yere koyuşunun sebebi. burası onun özel alanıydı çünkü artık. bu yüzden kimse girmesin istiyordu. kapıyı açan birinin kağıtları görüp adım atmaya çekineceğine inanıyordu. kağıtlara basmamak için geride duracaktı.
usulca uzandı yere. kemikleri battı. buna aldırış etmedi ve cenin pozisyonu alıp gözlerini yumdu. birkaç dakika sonra bilinci hepten kapanmış ve derin bir uykunun içerisinde bulmuştu kendisini.
ー
umarim begenmissinizdir <3
yazim hatasi varsa kusura bakmayin simdiden
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüz bin yen değerindeki köle # kagehina
Fanfictionhinata bir köleydi. onu diğer kölelerden ayıran şey yalnızca yüz bin yen değerinde olması da değildi. her bakımdan özeldi.