20 : habersiz öpücük ve sonrasında gelen pişmanlık.

666 89 76
                                    

başına giren ağrı ile yüzünü buruşturan kageyama homurdanarak doğrulmaya çalıştı. hafifçe araladığı gözleri sayesinde hinata'yı görmesi ile bilinci tamamen açıldı. şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırıp aceleyle kendisini geri çekti. bu ani hareket ağrıyan başını daha da ağrıttı. elini saçlarına götürüp usulca masaj yaptı kafa derisine. o sırada odaya bakıyor ve dün ne olup bittiğini hatırlamaya çalışıyordu. hinata burada, bedeninin hemen altında ne arıyordu mesela?

hinata üzerinden kalkan yük sayesinde hafifleyip de gözlerini araladığında kageyama ile göz göze geldiler. yavaşça doğrulup gözlerini ovaladı. kageyama ona şaşkınlıkla bakarken o gayet doğal bir şekilde ayağa kalkıp gerindi. sonra da kapıya ilerledi.

"hiç kaliteli bir uyku değildi," dedi odadan çıkmadan hemen önce kageyama'ya bakarken. "ben odamda biraz daha uyuyacağım. kahvaltıya gelemeyeceğim için üzgünüm."

kageyama şaşkın şaşkın ayağa kalkıp üzerini değiştirdi ve odadan çıktı. dün olan herhangi bir şeyi hatırlamıyordu. ağrıyan başını ovalayarak aşağıya indiğinde bulduğu ilk hizmetliye yöneltti sorusunu. "dün gece eve ne zaman geldim? bir şey oldu mu?"

"eve gelişinizden habersiziz efendim. sanıyorum bir hayli geçti saat."

"anladım." bu sefer dışarıya çıktı ve ağıla ilerledi. kuroo'nun çoktan uyandığını biliyordu. bir şey bilen varsa o da kuroo'ydu.

atlarla konuşup onları besleyen kuroo, kageyama'yı görünce işine ara verdi. "kageyama? bir şey mi oldu?"

"yok, yok. önemli bir şey olmadı. sadece dün ne olduğunu sormak istiyorum. yelda ile içtiğimizi hatırlıyorum fakat sonrası yok."

kuroo elindeki kovayı kenara bırakıp dışarı çıktı. dışardaki su dolu kovaları kavradıktan sonra arkadaşına baktı. "ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok ama apar topar mekandan çıkıp eve gelmek istedin. yol boyunca çok kötüydün. ateşlendin. sanırım içtiğin bir şey dokundu. aniden fenalaşmanın başka açıklaması olamaz."

-

bahçede, çimlerin üzerinde uzanmakta olan hinata duyduğu ayak sesleri ile gözlerini açıp doğruldu. acelesiz adımlarla kendisine yaklaşan kageyama'yı gördüğünde tebessüm edip ayağa kalktı. hafif bir baş selamından sonra "iyi günler kageyama-san." dedi.

"iyi günler hinata-san." kageyama da onun gibi selam verdiğinde hinata kendisine hakim olamayıp güldü. "kafamı toplayabilmek için bir yürüyüşe çıkmak üzereydim. benimle birlikte ormana gelmek ister misin?"

"herhangi bir işim yok. istememem için bir sebep de yok yani." kageyama memnuniyetle gülümseyip hinata'ya nazikçe yol verdi.

ikili, ormana giden patikada acelesiz adımlarla yürürlerken hinata etrafına bakıyor, kuşları dinliyordu. kageyama da içinde bulundukları ortamın tadını çıkarıyor, huzuru içine çekiyordu.

"shoyo." hinata kaşlarını kaldırıp kageyama'ya baktı. dikkatini verdiği papatyalardan gözlerini almak zorunda olduğu için içten içe üzülüyordu. papatyaları seviyordu. "sana sormak istediğim bir şey vardı aslında." tamamen durduklarında hinata, kageyama'dan gelecek olan şeyi merakla beklemeye başladı. "dün geceye dair en ufak şey hatırlamıyorum. bugün de o halde uyandığımızda..." sıkıntıyla kaşıdı yanağını. "umarım yanlış bir şey yapmamışımdır. eğer yaptıysam çok özür dilerim."

hinata sesli güldü. "asıl ben özür dilerim." dedi eğlendiğini belli eden bir ses tonuyla. "o kadar çok düşürdüm ki sizi."

"sabah vücudumun bu kadar acıyor olmasının sebebi buydu demek."

ikisi de gülüşerek devam ettiler yürümeye. sanattan konuştular. siyasetten de konuştular ama görüşlerinin farklı olmasından dolayı siyaseti çabucak kenara bıraktılar. modadan, mutfak işlerinden ve bahçıvanlıktan konuştular. kageyama orada fark etti, hinata'nın sohbetinin ne denli iyi olduğunu. utangaçlığı kenara bıraktığında hinata'dan iyi konuşma arkadaşı yoktu.

hinata duyduğu sesle aniden sustuğunda kageyama kaşlarını hafifçe çatıp dikleşti. "ne oldu?"

hinata gözlerini yumup derin bir nefes aldı. "duyuyor musunuz?" dedi. "su sesini..." kageyama tuttuğu nefesi bıraktı. endişelenmişti.

nehre ulaştıklarında hinata hiç beklemeden ayakkabılarını çıkardı. pantolonunun paçalarını da kıvırdıktan sonra nehre ilerledi. toprağa oturup ayaklarını nehre uzattı. su fazlasıyla soğuktu. bu yüzden başlangıçta irkildi ve güldü. sonrasındaysa soğuğa alışıp öyle kaldı.

kageyama onun yanına geldi ama oturmamayı tercih etti. ellerini pantolonunun ceplerine itip ormanın huzur verici sesine kulak verdi. hinata'nın hemen yanı başında çevreyi izledi.

"ben hemen şuradayım." kageyama eliyle büyük meşe ağacını gösterdi. "gölgesinde biraz uzanacağım. sen de uzun süre böyle kalma. üşütebilirsin." 

kageyama gittiğinde hinata bir süre daha öyle kaldı ve her bir kareyi aklındaki kütüphaneye aktardı. sonra da ayaklarını toprağa basmamaya çalışarak ayakkabılarını giydi. kageyama'ya doğru yaklaştığında onun çimlere uzanmış halde uyuyor olduğunu gördü. çok çabuk uyuyakalmıştı. belli ki hâlâ yorgundu.

ses çıkarmamaya özen göstererek kageyama'nın hemen yanına çöktü hinata da. kısık sesle gülerek oğlanın alnına düşen yaprakları aldı. o sırada esen rüzgar kageyama'nın saçlarını dağıttı. hinata o saniyelik anın fotoğrafını gözleriyle yakaladı. öyle güzeldi ki, kesinlikle çizilmeye layıktı.

kageyama'ya baktıkça kalbi hızlandı hinata'nın. anlam veremedi bir türlü buna. kageyama tobio çok güzel olduğundan mı böyle heyecanlandırmıştı hinata'nın zayıf kalbini?

hinata ne yaptığını bilmeden kageyama'nın yüzüne eğildi ve oğlanın yanağına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktı. kageyama o sırada hareket edip de hinata'ya sırtını döndüğünde oğlanın kalbi bu kez korkuyla çarpmıştı. ne yaptığının farkına varır varmaz gözleri büyüdü. iki eliyle de dudaklarına baskı uyguladı. aceleyle ayağa kalkıp patikayı takip ederek koşmaya başladı. nefes nefese kaldığında durdu ancak.

eliyle yaşlı bir ağacın gövdesinden destek alıp soluklandı. sırtını ağacın gövdesine verdikten sonra da gözlerini göğe çevirdi. "ne yaptım ben?" dedi ağlamaklı bir sesle. "tanrı'm," dedi ardından. "onun hiçbir günahı yok. yemin ederim ki hiçbir günahı yok." gözlerini sertçe yumup başını arkaya attı. "tüm suç inanan kulunu yoldan çıkarmak üzere olan bana ait. inan ki tüm suç bana ait. yalvarırım herkesin dilinde olan o affediciliğini gösterip onu affet. lütfen..."

yüz bin yen değerindeki köle # kagehinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin