masaya koyulan bir şeyle birlikte hinata irkilerek açtı gözlerini. gözlerini ovalayarak doğruldu ve ağrıyan boynunu ovaladı. masaya atıştırmalık kurabiyeler ve bir bardak süt bırakan aki, gürültü yaptığı için özür diledi hinata'dan.
"sorun yok... tüm gece uyanık olduğum için sızmış kalmışım burada."
"şey, iyi misiniz?" aki yutkunup odanın duvarlarındaki resimlere baktı. "tarzınız mı değişti? neden böyle resimler çiziyorsunuz?"
hinata ağzından derin bir nefes alıp elini saçlarına attı. siyah karışmış saçlarını arkaya itip cevapladı aki'nin sorusunu. "gerçeğe ulaşmaya çalışıyorum."
dudaklarını ıslattı genç oğlan. "neden cinsellikle ilgililer peki?"
hinata kaşlarını çatıp aki'ye baktı. "anlamadım?"
utanarak duvardaki resimlerden birini işaret etti aki. "bir cinsel organ değil mi o..? ben mi fesadım yoksa?"
hinata ayağa kalkıp aki'nin işaret ettiği resmi duvardan indirdi. resmi her yöne çevirerek inceledi. aki dedi diye mi daha önce bir şeye benzetemediği bu resmi bir penise benzetiyordu şu an acaba?
"ve şu da bir meme ucu." onu da duvardan indirdi hinata. aki gerçekten de fesat mıydı yoksa bu resimlerle ifade edilmek istenenler gerçekten de bunlar mıydı? hinata bilmiyordu ama kendisi tek başına yol alamıyorsa başkalarından yardım istemesinde sakınca yoktu.
"neden bunların cinsellikle alakalı olduğunu düşündün, aki?"
aki yere koyulmuş ve hiçbir şekilde bütünleşmemiş resimlere bakarken omzunu silkti. "çalıştığım eve gelirdi ara sıra bir ressam. hep beni seçerdi. fırçasını önce vücudumda gezdirir sonra da kağıdına taşırdı parça parça. bir tür fantezisi olduğunu düşünürdüm ve itiraf etmesi utanç verse de beni her seferinde azdırırdı bu. bir kere bile sevişmemiş olmamıza rağmen beni en çok tatmin etmiş müşterilerimden biriydi şüphesiz o adam. fesat olduğum için muhtemelen böyle bir benzeşim kurdum. ama başka bir şeye de benzemiyorlar bence, hinata-san. hatta o ressamın çizdiklerine çok fazla benziyor bu resimler. ilk gördüğümde biraz ürktüğümü söylemem gerekiyor bu yüzden." hafifçe güldü.
aki odadan çıktığında da resimleri ayrıntılarıyla incelemeyi sürdürdü hinata. bir bağlantı arıyordu. tek bir şey ona yardımcı olurdu. bir ipucu...
defteri dördüncü kez karıştırdığı esnada bir şey çekti dikkatini. art arda çevirdiği sayfaların ilk üç kelimesi bir cümle ediyordu.
yemin ederim istemedim.
hinata hızlı hızlı çevirdi defteri. diğer sayfalarda bu yoktu. onun yerine sonraki beş sayfadaki son beş kelime bir cümle etmişti. güneş batana dek yazdı hinata. yan yana gelmelerini anlamsız bulduğu o kelimeler birer yapboz parçalarıydı aslında.
hinata yapbozu çözmeyi nihayet bitirdiğinde nefes nefese önündeki resim kağıdını kavradı. elleri titriyordu. korkuyordu belki de anzu'nun sakladığı şeyden.
ben nakamoto anzu.
yemin olsun ki istemedim.
inanmıştım.
o adamın gerçekten de ağabeyimi sevdiğine inanmıştım.çok üzgünüm.
ağabeyimi o adamdan koruyamadım(?)
özür dilerim.adamın amacını fark ettiğimde her şey için çok geçti.
rio.
gözlerimin önünde öldürüldü.annem ve babam onun katilini bilmiyorlar.
ama ben biliyorum.rio, üzgünüm.
katilini yakalayamadım, yakalatamadım(?)
eminim hâlâ elini kolunu sallayarak geziyordur sokaklarda.
ama korktum(?)
eğer delirmiş gibi yapmazsam benim de peşime düşecekti(?) ve öldürecekti.
böyle olsaydı onu hiç yakalayamazdım.ne kadar geç olursa olsun onu yakalayacağım.
söz veriyorum rio.KA.
ZU.
KI.
YU.
TA.rio.
kardeşin anzu'yu sakın affetme.
öldürülmekten korkan kardeşini hiç affetme.
gerçekleri söylemeye çekinen kardeşini affetme.
sırf saklanmak için deliren kardeşini sakın affetme(?)hinata apar topar kalktı oturduğu sandalyeden. atölyesinin kapısını öyle sert açmıştı ki önünden geçen iki hizmetli kız korkuyla sıçramıştı.
alt kata indikten sonra doğrudan salona ilerledi. "aki!" salondaki büfenin tozunu alan aki hızla hinata'ya yaklaştı. hinata onu konuşturmadan sordu. "kazuki yuta mı? o bahsettiğin adamın ismi, kazuki yuta mı?"
"nereden biliyorsunuz?" aki şaşkınlıkla sormuştu. "evet, yuta'ydı. soy ismini net hatırlamıyorum ama öyle bir şeydi o da."
hinata alt dudağını dişleyip salonda ileri geri gitmeye başladı. "kazuki yuta." aki'nin kolunu tutup ciddiyetle sordu. "tuhaf bir özelliği var mıydı? fantezisi dışında. yani, cinayet işleyebilecek biri gibi miydi? hiç şüphelendin mi ondan?"
aki gerilmişti ve bu sebeple iyi düşünemiyordu. yine de hafızasını zorladı. "hiç öyle biri olduğunu düşünmedim ki..." diye mırıldandı. "zaten çok gelmedi bana. aniden gelmeyi bıraktı."
"rio diye birinden hiç bahsetti mi yanındayken peki?"
"rio mu?" aki ensesini ovdu. "hayır, sanmıyorum. o pek konuşmazdı. genelde ben konuşurdum." hinata koltuğa oturup elindeki kağıdı tekrar okumaya başladığında mırıldandı. "ama bir keresinde bana bir şey söylemişti." yutkunup kolunu ovdu. "erkeklerin tadı kadınlardan çok daha güzel, demişti. gülüp ona katıldığımda da o halde bir akşam bana yemeğe kalmalısın, demişti. bunu çok normal söylemişti. ve... geneleve gelmeyi kesişi onun yamyam olduğu dedikodusunun çıkmasıyla eş zamanlı olmuştu. bana çok inandırıcı gelmese de... o dedikodudan sonra hiçbir şey de normal gelmedi. ten rengi dahil hiçbir şey normal değildi sanki..."
hinata derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştı. aki'nin bileklerini nazikçe tutup gözlerine baktı yalvaran gözlerle. "sana normal gelmeyen şeyler neydi, aki? tek tek anlatmalısın bana. çok önemli, lütfen..."
karşılıklı kanepelere oturduktan sonra bir süre sessiz kaldılar. aki düşünüyordu ve hinata da onun dikkatinin dağılmasını istemiyordu. "resimleri yalnızca cinselliği değil, vahşeti de yansıtırdı. bir keresinde beni bir küvette çizmişti. resmi beğenmiş ve onu konuşturmaya çalışmıştım." aki istemsizce titreyip kollarını sıvazladı. "benim su dolu olduğunu sandığım küvet aslında kan doluydu. resim siyah beyaz olduğu için anlayamamıştım ama resimde kendime baktığımda öldüğümü gördüm. korktuğumu belli ettiğimde elimi tutup sakinleştirici bir sesle konuştuğunu hatırlıyorum. korkmanı gerektirecek bir şey yok aki, demişti. sana aşık olmadığım sürece korkmana gerek yok..."
"nasıl yani? aşık olduğu kişileri mi öldürüyormuş?"
"bilmiyorum. tek bildiğim aklının tam manası ile yerinde olmadığıydı. hep biraz deli gelmişti bana ama dediğim gibi bu deliliği hoşuma gidiyordu benim. bir süreden sonra ürkütücü olmaya başlamıştı, evet. ama neyse ki hakkındaki o dedikodu çıktı ve bir daha da görmedim onu."
hinata elindeki kağıda baktı. o adamın gerçekten de ağabeyimi sevdiğine inanmıştım.
"çok teşekkür ederim aki. inan çok yardımcı oldu bu anlattıkların." hızla salondan çıkıp hızlı adımlarla atölyesine döndü. "anzu'yu görmeli ve bunu doğrulamalıyım. bir an önce bunu yapmalıyım." kendi kendine mırıldanırken çoktan çantasını toplamıştı bile.
-
ARKADAŞLAR KAGEHİNA YOK DEYİP OKUMAYI BIRAKIRSANIZ KÜSERİM
biraz sabrederseniz kagehinaya harika bir geçiş yapacağız :"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüz bin yen değerindeki köle # kagehina
Fanfictionhinata bir köleydi. onu diğer kölelerden ayıran şey yalnızca yüz bin yen değerinde olması da değildi. her bakımdan özeldi.