"hinata'nın canı çok sıkkın şu sıralar." kageyama kafasını kaldırıp yachi'ye baktı. "yemek yemiyor. benimle konuşmuyor. hatta resim bile çizmiyor. ne olduğu hakkında en ufak fikrim yok. aki'nin yaşadığı şey yüzünden mi böyle davranıyor emin değilim. belki de korkuyor, aynı şeyleri yaşamaktan."
"olabilir. onunla konuşurum bugün." kardeşinin saçlarını karıştırdı usulca. "asma yüzünü."
yachi nazikçe itti kageyama'nın elini. "seni tam anlamıyla affetmedim hâlâ, tobio." dedi zayıf bir sesle. "ben hiçbir şeyimi senden gizlemezken sen neler neler gizlemişsin benden..."
"yachi," kız kardeşinin kolunu tutup onu durdurdu ve ellerini omuzlarına koyup eğildi. "sana anlattım, her şeyi anlattım. kafam karışmıştı ve bir şeylerden emin olmak istemiştim. bu yüzden gittim aki'nin çalıştığı yere. yemin ediyorum senden hiçbir şey saklamıyorum."
"saklıyorsun. neydi aklını karıştıran, neydi emin olmak istediğin o şey? neden aki'ye gittin tobio? bunu bilmek istiyorum ama söylemiyorsun."
derin nefes verip kafasını kaldırdı kageyama. hinata'nın balkonundaydı gözleri. "ben... daha kendime bile bunu söyleyemezken nasıl sana söyleyeyim yachi? söyler misin, nasıl..?"
-
"hey," hinata, duyduğu sesle irkilip hızla toparlandı. yatmakta olduğu koltuktan hızlıca kalkıp kageyama'ya eğilerek selam verdi. "kapıyı çaldım ama sesini duyamadım." kaşlarını kaldırdı hemen sonra. "girebilir miyim?"
"hm hm," dedi hinata, başını sallayarak. gözlerini kaçırmıştı. "evet." pek de istekli bir yanıt değildi bu.
kageyama yavaşça içer girdikten sonra hinata'ya ilerledi. ama oğlan, aralarındaki mesafenin kapanmasını beklemedi orada. masadaki dağınıklığı toplama bahanesi ile kageyama'dan kaçmıştı. "biraz dağınık, kusura bakmayın."
kageyama yavaşça yaklaştı hinata'ya. onun hemen yanında durup kalçasını masaya yasladı. gözleri hinata'daydı. "shoyo." dedi. hinata, elindeki kağıtları düşürdü. ve yutkunup başını kaldırdı. kageyama ciddiydi. ciddi olduğu anlar hinata'yı hiç olmadığı kadar ürkütüyordu. nazik kageyama'ya alıştığınız zaman diğer tüm özelliklerini yadırgıyordunuz çünkü. "gel."
hinata, kendisine uzatılan ele baktı. bir kez daha sertçe yutkundu ama boğazındaki yumru oracıkta kalmayı sürdürdü. tereddütle kaldırdığı eli kageyama'nın avucuna bırakması birkaç saniye sürdü.
kageyama onu nazikçe kendisine çektikten sonra boştaki elini oğlanın beline indirdi. bedenlerinin arasında hiç boşluk yoktu şimdi.
"korkuyor musun?" diye fısıldadı. hinata kafasını kaldırıp kageyama'nın neden bahsettiğini anlamaya çalıştı. evet, korkuyordu. kageyama'yı kaybetmekten korkuyordu. onu yanlış anlamış olabilmekten korkuyordu. ama kageyama, neden bahsediyordu? neden hinata'nın korktuğunu düşünüyordu?
hinata başını iki yana salladı, sorudan kaçabilmek için. ama kageyama buna müsaade etmedi.
"korkuyorsun işte." dedi. elini hinata'nın yüzüne çıkarıp nazikçe okşadı. "aki'nin yaşadığı şeyden sonra aynı şeyin senin de başına gelmesinden korkuyorsun. bunu görebiliyordum."
hinata istemsizce güldü. sinirleri öyle bozulmuştu ki şu iki günde, gülmeden edememişti. ellerini yavaşça kageyama'nın göğsüne koyup ittirdi. ondan uzaklaştığında da mırıldandı. "aki." dedi. ve başını aşağı yukarı sallarken tekrar etti. "aki." kageyama ona şaşkınlıkla bakarken de devam etti konuşmaya. "neden ağzınızdan düşürmüyorsunuz onu?" sesinin titremesini istemiyordu ama elinde değildi. kalbi daha önce hiç bu kadar çok kırılmamıştı. ilk defa birine değer veriyordu ve karşılığını alamayacağı ihtimalini hiç düşünmemişti. oysa düşünmeliydi, kageyama gibi birinin kendisinden hoşlanmasına imkan olmadığını düşünmeliydi. nasıl bu kadar aptal olabilirdi?
kageyama kendisine hakim olamayıp güldü ve hinata'ya yaklaşmayı denedi. "aki'yi mi kıskandın? shoyo-"
"komik mi?" hinata gözyaşlarını tutamıyordu artık. kageyama'yı olduğu yere sabitleyen şey de gözyaşları olmuştu. "komik mi geliyor size canımın yanması?" gözyaşları durmaksızın akarken güldü. "yok, size komik gelen kısım sizin benden hoşlanma ihtimalinizi düşünmüş olmam olmalı. bence de çok komik. komikten ziyade... ne büyük hadsizlik, değil mi?"
iç çekişleri yüzünden konuşmaya ara verdi bir süre. tekrar konuşmak için hazırlanmışken kageyama aralarındaki mesafeyi kapatıp yavaşça diz çöktü önünde. "shoyo," dedi nazikçe. "gözlerime bakar mısın shoyo?" hinata önce gözlerini sildi. sonra kageyama'ya baktı. "bana komik gelen kısmı söyleyeyim ister misin sana?" acelesizce uzandı hinata'nın eline. hinata elini tutmasına bir şey demediği gibi herhangi bir tepki de vermemişti. bu, kageyama'yı gülümsetti. kageyama'dan eskisi gibi korkmuyordu demek ki. "kendini, bir başkası ile kıyaslamandı bana komik gelen kısım. hiç mi farkında değilsin shoyo? hiç mi farkında değilsin ne kadar güzel olduğunun?"
hinata kolunu kaldırdı ve gözlerini kapadı. "size inanmıyorum." dedi ağlamaya kaldığı yerden devam ederken.
derin bir nefes alıp vererek ayağa kalktı kageyama. hinata'nın kolunu tutup yavaşça indirdi. sonra da nazikçe kuruladı yüzünü. "o kadar mı körsün shoyo?" dedi. hinata, gözlerinde gördüğü ifadeye isim veremedi. hayal kırıklığı mıydı oradaki? neye bu kadar üzülmüştü de böyle bir ifade takınıyordu kageyama tobio? "sana taptığımı göremeyecek kadar kör müsün, shoyo?"
hinata'nın gözleri irice açıldı. kageyama'nın ellerinden kurtulmaya çalıştı ama kageyama onu bırakmadı. "kageyama-san," dedi boğuk bir sesle. "lütfen bırakın gideyim. doğru değil. bu, doğru değil. lütfen..."
"neresi doğru değil?" kageyama'nın onu bırakmaya niyeti yoktu. biliyordu çünkü, eğer şimdi bazı şeyler söylenmeden veda ederlerse birbirlerine, bir daha kolay kolay bir araya gelemezlerdi. "tam olarak neresi, yanlış olan?"
dudaklarını birbirine bastırdı oğlan. "ben..." dedi. "benim gibi biriyle olmanız doğru değil." yüzünü buruşturdu. "benim gibi iğrenç biriyle..."
kageyama kaşlarını tam da orada çattı. "hey," dedi, oldukça ciddi bir sesle. "kendine hakaret etme." aralarındaki mesafeyi kapatıp bir kez daha bedenleri arasındaki mesafeyi sıfıra indirdi. "şu dünya üzerindeki en güzel insana, en güzelime, en özelime... hakaret etme bir kez daha." ardından hinata'nın şaşkınlıkla açılan gözlerine bakıp tebessüm etti. "yoksa bunun için seni cezalandırmak zorunda kalırım."
hinata gözlerini kırpıştırdıktan sonra hızla büyülttü ve kageyama'yı itekledi. kıpkırmızı kesilmişti aniden. kageyama şaşkınlıkla ona bakarken ellerini bedenine sardı ve bağırdı. "böyle fantezilerinizin olduğunu bilmiyordum kageyama-san!"
kageyama kendisine hakim olamayıp gür bir kahkaha attığında ise onu susturmaya çalıştı utançtan tizleşen bir sesle.
ikilinin tatlı tartışması, kageyama'nın herkese yabancı olan kahkahası, sessiz konağa ses getirirken pek çok kişinin yüzünde bir tebessüm yer edinmişti. o kattaki hizmetli kızlar birbirlerine bakarak kıkırdıyor, birbirlerine sessiz ol işareti yapıp onları rahatsız etmemek için parmak uçlarında hareket ediyorlardı. kim isterdi ki zaten onları bu kadar mutluyken rahatsız etmeyi?
-
selam kizlar

ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüz bin yen değerindeki köle # kagehina
Fiksi Penggemarhinata bir köleydi. onu diğer kölelerden ayıran şey yalnızca yüz bin yen değerinde olması da değildi. her bakımdan özeldi.