32 : anzu'nun duyulmamış yardım çığlıkları.

342 67 38
                                    

"hayır, hiçbir yere gitmiyorsun." yachi tarafından engellenirken ne söyleyip de onu ikna edebileceğini düşünüyordu hinata. "ne olduğunu anlatmadan şuradan şuraya adım atmana izin vermeyeceğim." oldukça kararlı görünüyordu sarışın olan.

hinata derin bir nefes alıp verdi. "neden anlatamayacağımı anlamıyorsun..?" dedi alçak bir sesle. yachi'nin gözlerindeki ifade anında değişti. iki yana açtığı kollarını yavaşça indirdi ve konuşmadan durdu öylece. "ben yirmi beş yaşındayım, yachi." dedi hinata yavaşça. "bir yetişkinim, on sekiz yaşındaki bir ergen değil. kendime ait dertlerim, sorunlarım olabilir. ve bana ait olmalarını istemem hiç de yanlış değil. yalvarırım zorlama beni daha fazla. bir şeye zorlanmaktan nefret ediyorum. lütfen..."

yachi neredeyse ağlayacaktı. kenara çekilip hinata'nın önünü açtığında hinata onu teselli etmek için dudaklarını araladı ama ondan önce yachi konuştu. "ben senin için neyim?" gözleri yerde, ayaklarındaydı. ellerini önünde birleştirmişti. "kageyama tobio'nun kız kardeşi miyim sadece? neden sana yardım etmeme izin vermiyorsun? neden hep geri çekiyorsun kendini? neden seni korumama izin vermiyorsun?"

hinata kızın önünde durup ellerini tuttu ve başını hafifçe eğip yüzünü görmeye çalıştı. "bana bakar mısın rica etsem?" yachi titrek irislerini onun ela gözlerine çevirdi. gerçekten de çok alınmış görünüyordu. "ne kadar inandırıcı gelecek bilmiyorum yachi ama sen benim için kageyama-san'dan daha değerlisin. onu seviyorum, ona minnettarım ama beni kurtaran o değildi fikrimce. sendin... sen kurtardın beni. sen uzattın ellerini. beni yeterince korudun ve kolladın, çok teşekkür ederim bunun için. ama yachi, izin ver bazı şeyleri de kendim halledeyim. her zaman sana bel bağlayamam."

yachi yavaşça sarıldı hinata'ya. "çabuk üstesinden gel o zaman bana anlatmadığın şu dert her neyse." dedi boğuk bir sesle. "çünkü ben dediğim her şeye evet diyen aptal hinata'yı çok özledim."

-

"beni görmekten sıkıldın, değil mi?" hinata temkinli bir şekilde içeri attı adımını. ardından kapıyı dışarda bekleyen aiko'nun gözlerine bakarak kapattı. "özel olarak konuşmak istedim seninle. bizi duymalarını ne sen ne ben isteriz sanırım."

anzu dizlerine sarılmış hinata'yı izliyordu. hinata üzerindeki ceketi çıkarıp kenara koyarken hareketlerini ve mimiklerini özellikle inceledi. "demek çözdün." hinata dondu ve kaldı. sertçe yutkunduktan sonra yavaşça anzu'ya baktı. anzu dizlerine koydu başını. "şükürler olsun..."

"hâlâ bir şeyler yerine oturmadı. senden dinlemeliyim tüm hikayeyi. sana yardım edebileceğimi düşünüyorum. abinin katilini yakalayacağız, buna inanıyorum." sesini özellikle alçak tutuyordu. anzu'ya yaklaştı ve uygun bir mesafede durup yere oturdu. "zor da olsa birkaç cümle çıkardım günlüğünden."

anzu birkaç kez yutkunmak zorunda kaldı konuşabilmek için. ve hinata henüz bir şey sormadan o anlatmaya koyuldu. "o, benim özel resim hocamdı. haftada birkaç kez gelirdi.  on ikimdeydim. ondan çok etkilenmiştim. ağzından çıkan her cümle benim için kutsal kitaptan bir madde yerine geçerdi. rio ile aralarındaki çekimi hissetmemek için aptal olmak gerekirdi. rio'yu cesaretlendiren de bendim." yavaşça saçlarına çıkardı ellerini. sertçe çekiştirdi saç tellerini. acı çektiği o kadar belliydi ki... "tanrı aşkına, henüz on yedi yaşındaydı. yuta isimli pislik ise yirmi dokuz yaşında bir sapıktı. o zaman, o zaman rio yeterince olgun gelmişti bana. büyüktü benim için. aralarındaki yaşı rio sorun ederken ben ısrarla çok fazla olmadığını söyleyip durdum ona. şimdi fark ediyorum da, o piç bana ne söylemişse rio'ya onu söylemişim ben. kuklası olmuşum onun." 

acı içinde kıvranmaya başladığında hinata girdi araya. "anzu..." kız, çaresiz gözlerini hinatanınkilere sabitledi. "yavaş ol. bu kadar hızlı gidersen dayanmaz kalbin."

anzu söyleneni yaptı. daha çok ara verdi konuşurken. daha çok nefes aldı.

"rio onda bir gariplik olduğunu fark etmişti. onun endişelerini bizzat giderdikten sonra ben de bir şeylerin yolunda gitmediğini fark etmeye başladım. hâlâ on iki yaşımdaydım. rio ilk defa eve gelmedi bir akşam. nerede olduğunu biliyordum ve bu yüzden oraya gittim." başını arkaya attı ve usul usul duvara vurmaya başladı. içine içine ağlıyordu şimdi. "parçalara ayrılmış cesedini karşımda gördüğümde neye uğradığımı şaşırdım. çığlıklarım yuta'yı bodrumuna getirdiğinde yüzündeki gülümseme ile beni yemeğe davet ettiğini unutmuyorum hiç. aklımı kaçırdığımı düşündüm. o da öyle düşünmüştü. bu yüzden oyunu sürdürdüm çünkü eğer delirmediğimi düşünseydi beni de öldürürdü. korktum. onu ele verecek kadar cesur değildim. küçücüktüm. tam beş yıl geçti olay üzerinden. hâlâ aklım başımda ama beni anlayabilecek ya da dinleyebilecek biri olmadıktan sonra neye yarar ki?" 

tir tir titreyen ellerine baktı. "delirmek, kolayıma geldi. bazı anlar ben bile deli olduğumu düşünüp elimden bir şey gelmeyeceğini söyledim kendime. böyle rahatlattım kendimi." sessiz gözyaşları bizzat hinata tarafından kurulandı. hinata hangi ara kendisine yaklaşmıştı bilmiyordu ama şu an dibindeydi. kendisini geri çekmedi ve yorulana dek gözyaşı döktü. tükendiğini sandığı gözyaşları yanaklarını ıslattı. "kimse duymadı sesimi. çığlıklarımı anlayan kimse olmadı."

"özür dilerim anzu," anzu hâlâ ağlıyordu ama hinata'nın söylediği şeyle bilinçli olarak ağlayışının şiddetini azaltmıştı. neden özür dilediğini merak ediyordu onun. "çok özür dilerim. bu kadar geciktiğim için özür dilerim."

anzu'nun yüzü buruştu. daha sesli ağlamaya başlayıp kollarını oğlanın beline sardı ve içi dışına çıkana dek ağladı. bu esnada hinata ağzını açıp tek bir şey bile söylemedi.

yüz bin yen değerindeki köle # kagehinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin