27 : şans değil lanet.

533 77 37
                                    

hinata rüyalar aleminden usul usul sıyrıldığında istemsizce titredi. gözlerini açmadan yorganı bulmak istedi ama sıcak bir şey ona sokulduğunda gözlerini otomatik olarak açtı. kendisine sarılanın kageyama olduğunu fark ettiğinde kalp atışları aniden hızlandı. dün, birlikte uyumuşlardı değil mi? yatakta yan yana uzanıp saatlerce sohbet etmişlerdi. her ikisi de saatlerce konuşmuştu. öyle ki bir süreden sonra konuşmaktan yorulup uyuyakalmıştı hinata.

"günaydın." hinata cevap vermek yerine kageyama'nın sıcak vücuduna sokuldu. utançtan kızaran yanaklarını saklamak istemişti. ayrıca üşüyordu da. kageyama yorganı usulca onun açıkta kalan omuzlarına çekti ve hinata'nın alnını öptü nazikçe. "iyi uyudun mu?"

"hm hm." hinata gözlerini huzurla kısmış, kageyama'nın boynuna burnunu sürtmüştü. hinata genelde yoğun bir sigara kokusuna maruz kalıyordu onun yanındayken ama şu an o rahatsız edici koku kageyama'nın üzerinde değilidi. kageyama tıpkı bir karanfil gibi kokuyordu.

"kalkmamız gerekiyor. saat çok geç oldu."

"kalkarsam kaybolacağından korkuyorum."

kageyama kocaman gülümsedi. hinata'yı biraz geri çekip yüzündeki pek çok yeri öptü. "kaybolmayacağım." dedi sonra da. siyaha oldukça yakın olan koyu mavi gözleri hinata'nın gözlerindeydi. oğlanın titrek irislerine yoğun bir duygu ile bakıyordu. "buradayım ve daima burada olacağım. gözlerini yumduğunda ya da benden uzaklaştığında kaybolmayacağım. seni zaten çok geç buldum. kaybetmeyeceğim."

hinata yutkundu. duymak istediği şeylerdi bunlar. kageyama'nın da kendisinden hoşlanmasını çok istiyordu. ama korkusu daha yoğundu artık. kageyama'ya zarar verebileceğinden korkuyordu. kageyama'nın çevresi oldukça genişti ve hepsi elit insanlardan oluşuyordu. hinata korkuyordu, kageyama'ya şans değil lanet getirmiş olmaktan deli gibi korkuyordu.

elini yavaşça oğlanın yanağına koydu. "kageyama-san," dedi alçak bir sesle. "eğer birgün benimle başka bir şey arasında kalırsanız diğer şeyi seçin tamam mı? bu, ne olursa olsun. söz verin bana."

kageyama kaşlarını çattı ve hinata'nın elini tutup yanağından çekti. "bu da ne demek oluyor shoyo? sana seni sevdiğimi söylüyorum. bundan sonra seni koruyacağıma söz vermedim mi? bu sözümü bozacak başka bir söz mü istiyorsun benden yani?"

hinata gözlerini yumdu. kageyama da saniyeler içinde sesini ona karşı yükselttiği için pişman oldu. "ben size kötülükten başka bir şey getirmeyeceğim kageyama-san." dedi gözleri hâlâ kapalıyken. ardından yavaşça yatakta doğruldu ve kendisi gibi doğrulan kageyama'ya baktı. "sizi seviyorum." kageyama'ya son kez uzanıp dudaklarını oğlanın yanağına bastırdı. "gerçekten seviyorum. sizin de beni seviyor olduğunuzu duymak, görmek... inanın beni çok mutlu etti. ama ben size zarar vereceğime öyle eminim ki... öncesinde farkında değildim. belki de sizin benden hoşlanmayacağınızdan emin olduğum için kendime engel olmayıp size aşık oldum. ama sizin de benzer duyguları bana beslediğinizi öğrenmek... beni korkutuyor. beni seven herkesin başına korkunç şeylerin geldiğini biliyorum. bunlardan biri olun istemiyorum. size şans değil lanet getirdiğime eminim. bu yüzden sizden rica ediyorum, eğer başka bir seçenekle benim aramda kalırsanız diğerini seçin. bu, en basitinden bir elbise bile olsa..."

[v]

aki masanın üzerine oturmuş ayaklarını ritmik bir şekilde sallıyorken hinata'nın çizmekte olduğu resme bakıyordu. oğlan dünden beri buradan hiç ayrılmamış ve bu bir günde tam dört resim çizmişti. hızı, aki'yi korkutuyordu bazen. resimle ilgilenmezdi ve ilgisini de pek çekmezdi sanat. ama birkaç ressam tanırdı. günler, hatta aylar boyunca tek bir resim üzerinde uğraşan insanlar hakkında hikayeler duymuştu. ama hiçbirinin resminin hinata'nın bir günde çizdiği resimler kadar güzel olmadığına emindi. bu çocuk bambaşka bir yetenekti.

"yine tobio-san'ı çizdiniz." hinata'nın eli durdu. karşısındaki insan portresine baktı. koltukta oturmuş sigarasını içen kageyama tam karşısında duruyordu gerçekten de. gözleri bu resimden önce çizdiği ve beğenmeyip yere attığı resme takıldı. orada da kageyama ve yachi vardı. resimde her ikisi de gülüyordu. "inanılmazsınız hinata-san. daha önce çizeceği kişi karşısında yokken portre çizen biriyle tanışmamıştım." masadan atlayıp yerdeki resimleri toplamaya başladı. "ben çalışırken ressam bir adam sürekli benim yanıma gelirdi. sevişmek için satın almazdı saatlerimi. onun için saatlerce hareketsiz durur ve beni çizmesini beklerdim. sizin birazınız kadar bile yetenekli değildi ama çok hoş bir adamdı. ona aşık olmuş olabilirim şu an düşünüyorum da... aksi halde o resimleri beğendiğimi içtenlikle söylemem imkansızdı."

hinata önündeki resmi bitirmeden aki'ye verdi kağıdı. "seni çizmemi ister misin?" diye sordu sonra. kafasını biraz olsun dağıtmaya ihtiyacı vardı.

"çok isterim!" aki heyecanla hinata'nın karşısına, bir sandalyeye oturdu. derin nefes verip dik durdu.

hinata gülerek müdahale etti ona. "saatlerce hareketsiz durmana gerek olmayacak. ben öyle çizmem."

"ah, peki nasıl durayım?"

omzunu silkti hinata. kalemini bıçakla açıyordu o esnada. ucunu sivriltirken yanıtladı aki'nin sorusunu. "orada otur ama rahatsız olduğunda pozisyon değiştir. ayrıca konuşmaya devam et lütfen. senin anılarını dinlemek hoşuma gidiyor. bana, beni hatırlatıyorsun."

aki bunun ne demek olduğunu bilmiyordu. hinata'nın geçmişinden bir haberdi. ama bu detayı kafasına takmamaya karar verip konuşmaya başladı.

"aslında ben eskiden iyi durumlu bir ailenin çocuğuydum..."

yüz bin yen değerindeki köle # kagehinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin