"hinata-san, birkaç gündür iyi değilsiniz sanki. neyiniz var?" hinata derin nefes verip başını olumsuz anlamda salladı. bir şeyim yok demek istemişti. elindekileri masasına bırakıp aki'nin yüzüne bir kez bile bakmadan atölyeden çıktı. onun ardından şaşkın gözlerle bakan aki, hiçbir şey yapamadı. hinata'nın arkasından gitmenin doğru olmayacağını düşünüp atölyeyi temizlemeye koyuldu. ne haddineydi zaten hinata'nın peşinden gitmek?
hinata odasına girdiğinde kapısını sertçe örttü. kendisini boğan kıyafetleri öfkeyle çıkarıp bir kenara fırlattı. dün duyduğu şeyler yüzünden öfkeliydi. her ne kadar sinirlenmeye hakkı olmadığını düşünse de sinirliydi işte. ne demişti mutfakta çalışan o kız? kageyama'nın yeni gözdesinin aki olduğundan mı bahsediyordu? kageyama'nın hinata'yı bir kenara atması yakındı, öyle mi?
hinata duraksadı. gerçekten de aki ile oldukça yakın görünüyorlardı. kageyama aki'nin üzerine titriyor gibiydi hatta.
temiz kıyafetleri üzerine geçirip saçlarını sertçe tararken odasının kapısı tıklatıldı. hinata ses tonunu sakin tutmaya çalışırken dışardakine seslendi. "müsait değilim." yere attığı kıyafetleri el çabukluğu ile toplarken kapısı açıldı. kageyama kafasını içeriye uzatıp hinata'ya baktı. "benim için de mi müsait değilsiniz, hinata-san?"
hinata hızla temizledi boğazını. "yok, olur mu öyle şey? buyurun lütfen. sadece oda biraz dağınıktı ve ben..." kucağındaki kıyafetleri banyoya bırakıp odaya geri döndükten sonra şık elbiseleri ile karşısında duran kageyama'ya baktı. "siz... bir yere mi gidiyorsunuz? çok şık olmuşsunuz."
kageyama omzunu silkti. gözleri hinata'nın açık saçlarından yatağın üzerindeki tarağa kaydı. acelesiz adımlarla yatağa ilerleyip oturdu ve eline tarağı aldı. "saçlarını taramamı ister misin?"
"ben tararım, siz hiç-"
"lütfen, shoyo." hinata'nın ikinci kez reddetme şansı yoktu. küçük adımlarla kageyama'ya yaklaşıp ona sırtını döndü ve tam önünde dizleri üzerine çöktü. kageyama oğlanın saçlarını nazikçe tararken dudaklarındaki tebessümü bir türlü silemedi. ilk geldiğinde taş gibi katı olan saç tellerine sahipti oğlan. şu an ise bir leydinin saçlarından daha yumuşak, daha güzellerdi. "saçların çok güzel shoyo."
hinata'nın kızardığını göremedi kageyama. görseydi eğer, bundan fazlasıyla hoşlanırdı şüphesiz. "teşekkür ederim kageyama-san..." sonra yutkundu. aki ona tobio diyordu. ilk ismi ile sesleniyordu. neden hinata da ilk ismi ile seslenmesindi ki? "kageyama-san," hinata kolunu çimdikliyordu sakin kalabilmek için. işe yaradığı söylenemezdi tabii. "size ilk isminizle seslensem... olur mu?"
kageyama'nın tarağı tutan eli durdu ve birkaç saniye boyunca hiçbir şey söylemedi. bu birkaç saniye hinata'ya birkaç saat gibi geldi. tam özür dilemek için, haddini aştığını söylemek için dudaklarını aralamıştı ki kageyama'nın alçak sesini işitti.
"lütfen." dedi ilk olarak. şu sıralar ne çok lütfen diyordu hinata'nın karşısında böyle... "lütfen toibo de bana shoyo." daha ne olduğunu anlayamadan koltuk altlarından tutularak ayağa kaldırıldı hinata. kageyama onu yan bir şekilde dizine oturttuğunda hinata gözlerini kırpıştırdı ve kageyama'nın okyanus mavisi gözlerine baktı şaşkınlıkla. gözlerindeki koyuluk biraz olsun ürkütmüştü onu.
"to..." sesini bulmakta güçlük çekti. bu kadar zor olacağını düşünmemişti hiç. alt tarafı ona ilk ismiyle sesleniyordu. "tobio." hemen ardından ekledi tabii: "...san."
kageyama kıkırdadı ve hinata'nın burnunu parmakları arasına alıp sıktırdı. "şu resmiyeti de bırakırsak olacağız." ve ses tonundaki anlam derinleşti. "inanıyorum ki, olacağız..."
ー
"yachi, aki'yi gördün mü? bana atıştırmalık getirmek istediğini söyleyip yanımdan ayrılalı yarım saat oldu."
atölyesinde boş boş takılan sarışın kız uyuşuk bir biçimde yanıtladı hinata'yı. "görmedim."
hinata kıkırdadı, onun içinde bulunduğu ruh halini görünce. "eğer ilham arıyorsan dışarı çıkıp biraz temiz hava almalı ve doğayı dinlemelisin yachi. sonra görüşürüz."
enerjik adımlarla merdivenleri inerken aşağıda bir gürültü koptu. hinata ne olduğunu anlayamamışken kageyama'nın gür sesi koca evi inletti. yachi de dahil birçok kişi üst katlardan aşağıya indi.
hinata, kageyama'nın birkaç adım gerisinde titreyerek duran ve kageyama'nın dövdüğü orta yaşlı adama bakan aki'ye baktı. neler oluyordu?
"ne demek lan işi buydu zaten? ne diyorsun lan sen? ne hakla ona isteği dışında dokunursun!" sert bir yumruktan sonra yere yığıldı bahçıvan adam. kageyama öfkeden titrerken kuroo'ya baktı. "al ve onu gözümün görmeyeceği kadar uzağa götür!"
adamın yalvarışları ve yakarışları, dilediği özürler havada asılı kaldı. sesi gittikçe uzaklaşıp en sonunda kaybolduğunda kimse sessizliği bozmaya cesaret edemedi.
kageyama arkasına dönüp aki'ye ilerledi. oğlan gerçekten de transa geçmiş gibi titriyordu. kageyama üzerindeki ceketi çıkarıp da onun omuzlarına bıraktığında hinata sertçe yutkundu. neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. kageyama'yı anlamakta güçlük çekiyordu. daha bu sabah ona umut verici sözler söylememiş miydi? neydi şimdi bu? tanrı aşkına neydi şimdi bu...
-
aki'me nefret kusmayın onun suçu yok tamam mı
ve bölümü atmayı unutmuşum sabah, gomen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüz bin yen değerindeki köle # kagehina
Fanfictionhinata bir köleydi. onu diğer kölelerden ayıran şey yalnızca yüz bin yen değerinde olması da değildi. her bakımdan özeldi.