gece boyunca yachi ve hinata birlikteydi. yachi çizdi, hinata konuştu. hatta o kadar çok konuştu ki kendisi bile buna şaşırdı. ilk defa dili damağı kuruyana dek konuşmuştu biriyle.
yachi yorulduğunu söyleyip çizmeyi bıraktığında hinata da oturduğu sandalyeden kalktı. sarışın kız doğruca odasına giderken hinata bir bardak su için mutfağa indi. kageyama'nın kızmayacağını düşünerek birkaç böğürtlen attı ağzına. sonra da suyunu içip mutfaktan çıktı.
o sırada fark etti salondaki silüeti. mutfağa girdiğinde de mi oradaydı bilmiyordu ama kesinlikle fark etmemişti. temkinli adımlarla koltukta oturan bedene yaklaştı ve hafifçe eğilip kim olduğuna baktı.
kageyama ayak seslerini duyduğunda kaldırdı başını. gaz lambasının ışığı hinata'nın yüzünü hafifçe aydınlatıyordu.
"kageyama-san, iyi misiniz?" diye sordu hinata, ilgiyle. "yorucu bir gün müydü?"
kageyama yalnızca başını sallamakla yetindi.
"odanıza kadar size eşlik edeyim ister misiniz? yürüyebilir misiniz?"
kageyama kendisine uzatılan zarif ellere baktı. zarif ve boya kokan ellere... hinata'nın ellerini tutup dudaklarına yaklaştırdı ve avuçlarına birer buse kondurdu. hinata onun ne yaptığını bilmiyordu. yalnızca meraklı gözlerle kageyama'yı seyrediyordu. kendinde değil gibiydi. bu yüzden eğildi ve kageyama'nın boynuna yaklaştırdı burnunu. iki derin nefes aldıktan sonra geri çekildi.
"sarhoş değilsiniz. iyi misiniz?"
kageyama az önce hinata'nın kendisine yaklaşmasından dolayı ufak çaplı bir şoka girmişti. hemen çıktı şoktan. başını aşağı yukarı sallayıp ayağa kalktı. kendi başına yürüyebilecekken kolunu hinata'nın omzuna attı ve yükünü hafifçe ona verdi.
hinata sol elini kageyama'nın beline koydu. diğer eliyle de omzundan sarkan eli tuttu. ve kageyama'yı yavaşça yürütmeye başladı. kageyama içki kokmuyordu ama adımları bir sarhoşunkinden farklı değildi. zayıf oğlan onu odasına kadar zar zor taşıdı.
kageyama'yı odasına sokup yatağına yatırabildiğinde derin nefes verdi. uyku ile uyanıklık arasındaki bedenin yanaklarına koydu ellerini. ardından da alnına koyup vücut sıcaklığını kontrol etti. tahmin ettiği gibi ateşi vardı kageyama'nın.
derin nefes verdikten sonra kageyama'nın ayakkabılarını çıkardı. pantolonundan ve üzerindeki ceketten de kurtulduktan sonra terden göğsüne yapışmış gömleğini fark etti.
"hasta hasta nereye gittin ki..?" diye söylenip gömleği de kageyama'dan ayırdı.
kageyama yarı çıplak halde yatakta uzanırken o da aşağıya inip su kaynattı. odaya elinde bir leğen dolusu ılık su ve birkaç havlu ile döndüğünde kageyama'nın yatakta cenin pozisyonu almış bir halde yattığını gördü.
üzerine ince bir pike örttükten sonra havluları tek tek ıslattı. birini alnına, diğer ikisini koltuk altlarına koydu.
yatağın ucuna oturup uyuyan kageyama'yı seyretti ardından da. uykusu vardı ama kageyama'yı bu halde bırakamayacağını biliyordu. havluları birkaç kez değiştirdi. ılık su soğuduğunda tekrar aşağıya inip suyu tazeledi. sabaha doğru kageyama'nın ateşi düşmüş, uykusunda takındığı huzursuz yüz ifadesi kaybolmuştu.
saat dokuz sularında açtı gözlerini kageyama. üzerindeki ince yorgan onu üşütüyordu. kendine gelebildiğinde alnına gitti eli direkt. kavradığı havluya çatık kaşlarla bakıp yavaşça doğruldu. gördüğü ilk şey hemen karşısındaki koltukta uyuklayan hinata'ydı. gözlerini kırpıştırıp elindeki havluya ve yanındaki sandalyenin üzerindeki leğene baktı. ardından da yüzündeki tebessümle hinata'ya çevirdi gözlerini.
acelesiz bir şekilde yataktan kalktı. havlular yüzünden yorgan biraz ıslanmıştı. bu yüzden ıslanan yorganı kaldırıp yere bıraktı. hinata'ya ilerleyip onun zayıf bedenini kucağına aldı. ve sarsmamaya çalışarak yatağa yatırdı. üzerine de temiz iki yorgan örttü. üşüsün istemiyordu.
yatağa yavaşça oturup hinata'yı izledi yaklaşık on dakika kadar. yorgun görünüyordu. uykusunda bile yorgun görünüyordu. ama yanaklarına renk gelmişti. belli ki öğünlerini artık aksatmıyordu. biraz kilo bile almıştı.
kageyama yataktan usulca kalkıp dolabına ilerledi. banyoyu sonra yapardı. şimdilik hinata biraz uyumalıydı. üzerine temiz kıyafetler geçirip odadan çıktı.
aşağıya indiğinde yachi'yi etrafa bakınırken buldu. "yachi, bir şey mi arıyorsun?"
"hinata'ya bakıyorum aslında. odasında da atölyesinde de yoktu. sen gördün mü?"
"görmedim. belki dışarı çıkmıştır."
yachi oflayarak dışarı çıktığında kageyama arkasından sessizce güldü. yemek odasına girdikten sonra masaya oturdu ve kahvaltının önüne hazır edilmesini bekledi.
yarım saat süren kahvaltının ardından ayağa kalktı. yine kasabaya inip geçenlerde tanıştığı yelda ile buluşacaktı. çok güzel bir kadındı. yatakta da iyiydi üstelik. kageyama biraz daha uzun vakit geçirmeyi planlıyordu onunla.
köşkten dışarı çıktığında kuroo'yu bulup arabayı hazır etmesini söyledi. ardından da bahçenin arka tarafına ilerledi yavaş adımlarla. araba hazır olana kadar kendini oyalamak istiyordu.
kız kardeşini güllerin önünde bulduğunda tebessüm etti. küçüklüğünden beri yachi bahçenin arkasındaki güllerle ilgilenir, onlarla konuşurdu. belki de hiç arkadaşı olmadığından kaynaklanıyordu bu. arkadaşları bitkiler ve hayvanlarla sınırlıydı. kageyama ile aralarında çok bir yaş farkı yoktu ama yine de çok ayrıydı dünyaları.
"yachi." kageyama, hinata'nın sesini duyduğunda istemsizce geriledi ve hafifçe duvarın arkasına sakladı bedenini. hinata'nın gözleri uykudan yeni uyandığını gösterircesine şişmişti. "kageyama'yı gördün mü? ateşi vardı. bir yere gitmemesi, dinlenmesi gerekiyor."
kageyama tebessüm etti. demek ki etrafta olmadığı zamanlar saygı eki kullanmıyordu hinata, kendisi için. bu hoşuna gitti.
yachi dudaklarını büzdü. "belki yine o kıza gitmiştir. bilmiyorum. sen nerelerdeydin?"
kageyama omzunu duvara yaslayıp o ikiliyi dinlemeye başladı. uzak sayılırlardı ama yine de duyulabiliyordu sesleri.
hinata tıpkı yachi gibi yere çömelip güllere baktı. "dün ateşi vardı. dindirebilmek için yanında kaldım. sabah uyandığımda gitmişti."
"bu havalarda hasta olmuşluğu yoktur aslında..."
kageyama da düşünceli bir ifade takındı. gerçekten güçlü bir bünyesi vardı. nasıl olmuştu da yaz ayında hasta olmuştu ki? daha fazla düşünmeyi ve hinatalara bakmayı bırakıp köşkün ön tarafına ilerledi. kuroo arabayı hazır etmişti bile. nereye gideceklerini biliyordu. kageyama arabaya biner binmez herhangi bir soru sormadan hareket etti.
-
ilk bölümlerdeki betimlemeler nerede şu bölümdeki saçma sapan üslup nerede değil mi... özür dilerim

ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüz bin yen değerindeki köle # kagehina
Fiksi Penggemarhinata bir köleydi. onu diğer kölelerden ayıran şey yalnızca yüz bin yen değerinde olması da değildi. her bakımdan özeldi.