Bölüm 43: Jungkook'un Jimin'i

9.6K 664 2.5K
                                    

Güzellik nedir? Estetik haz uyandırması mı, seni heyecanlandırması mı ya da gördüğün o herhangi şeyden hoşlanmak mı... Nedir bu güzellik? Kusursuz olmak mıdır?

Bu tanımların hepsi birer zırvalık.

Peki, güzellik neyde var? Doğa manzarasında mı, bir baletin pabuçları arasında mı ya da bir dansçının bel kıvrımında?

Hayır.

Bu o kadar basit değil.

En azından benim gördüğüm, hissettiğim ve tattığım güzellikte değil.

Güzellik Jimin'di. Onun hırpalanmış, dolgun dudaklarında, kızarmış yüzünde, ürpermiş sarı tüylerinin arasındaydı güzellik. Belinin kıvrımında, morarttığım boynunda, dışarıya karşı bir atmaca gibi kesilmiş bal rengi gözlerinde, kızıl saçlarını okşayıp geçen rüzgarda, tenine vuran güneşte...

Heyecanlanıyorum, kalbim deli gibi atıyor, ağzım hiç su yüzü görmemiş toprak gibi kuru. O, elindeki kek hamurunu kaşları çatılmış bir şekilde çırparken -ki her zaman odaklandığında kaşlarını çatıyordu- ben onun güzelliğinden yutkunamıyorum. Bana bakmadığı için bakışlarımın, düşüncelerimin maskesi yoktu, içimde onun adını her gün zikreden adamın gözüyle bakıyordum ona.

Taparcasına.

Şehvetle.

Şefkatle.

Sızlandı, kaşları daha da çatılırken kirlenmemiş serçe parmağını ense köküne götürdü, orayı hafif hafif kaşırken beyaz teninde küçük bir kızarıklık oluştu. Çıplak bacaklarını birbirine sürttü, üzerinde bana ait olan oduncu gömleğimi kalçalarına doğru çekeledi. ''Kalçalarımı dikizleme Kook.''

Güldüm.

Mutfak ve salonu güzel bir kontrastla bağlayan adaya dirseklerimi yasladım ve aynı adanın üzerinde kek hamuruyla ilgilenen sevgilimin yan profiline bakındım.

Sevgilim.

Benim.

''Dikizlemiyorum ki.'' dedim. Ellerimi masumane bir tavırla kaldırdım ve 'ben suçsuzum' dercesine salladım. ''Sadece yaptığın karışıma bakıyorum.''

Kek karışımını hızla çırpan elleri durdu, kasılmış kol kasları gevşedi ve o taptığım bal rengi gözlerini inanmadığını gösterircesine bana dikti.

Maskemi takındım.

''Ne? İnanmıyor musun bana?!'' Hemen sitem ettim ve kaşlarımı çattım. ''Ne değerli kıçın varmış ya!''

''Tabii ki değerli.'' diye yanıtladı beni. Güzel başını omuzlarına yatırdı, tehlikeli bir şehvetle parıldayan bal rengi gözleri birazdan benimle flört edeceğini bas bas bağırıyordu. ''İnsanlar bu kıça bakmak için canını tehlikeye atıyor.''

''Yaa, öyle mi?'' Başını sallayarak onayladı. Kendi kendine poh pohladığı egosuyla yaptığı işe dönecekken soğuk parmaklarım kalçaları arasına sızdı ve üzerini örten gömleği yukarı kaldırdım.

Çırpma teli elinden kaydı, dokunduğum yerden anında kasıldı ve dudakları arasından ince soluklu bir nefes döküldü.

Çok hassas.

Güzellik buydu.

''İnsanların bakmak için canını tehlikeye attığı kıçın biraz hırpalanmış gibi duruyor Jimin-shi. Kullanılan malı kim ister bilemiyorum...''

Yaptığım imayla kaşları çatıldı hatta anında öfkelendi. Ellerimi kalçalarından uzaklaştırmaya çalıştığında buna izin vermedim ve morarmış loblarını sıktım. Oturduğum yerden kalktım ve bir şahin edasıyla sevgilimi adayla kendi vücudum arasında sıkıştırdım. "Neyse ki bundan sonra benden başkası da görmeyecek. Mahvettiğim kıçına ilgiyle bakacağım sevgilim."

Bitches and Riches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin