Bölüm 49:Düğüm

3.7K 288 1.2K
                                    

Merhabalar efendim, buraya, kendime ait birkaç söz bırakacağım zaman ne diyeceğimi unutuyorum hep, her neyse.

Umarım ki bekleyenler için tatmin edici bir bölüm olmuştur diyorum. Finallerim bittiği gibi buraya koştum, beş gündür bu bölümde yatıp kalkıyorum. O yüzden bir yıldız bir yorum bırakırsanız çok sevinirim, sizin yorumlarınız dışında malesef ki beni kamçılayan çok bir şey yok. Eleştirilerinizi, güzel ve uzun yorumlarınızı heyecanla bekliyor olacağım.

Yazım hataları için şimdiden affola

Keyifli okumalar dilerim.

*

'Anı yaşa' olayı tamamen zırvalıktı.

Dünün ve yarının, yaptığın ya da yapacağın her bir hareket var oluşunu ve geleceğini etkileyecekken nefsin arzusunda ilerlemek, ona bağımlı olmak kazara dünyaya gelmiş sana eklenen bir başka acizlik. Sigara, alkol, seks, sıkıntını unutmak adına, anlık haz uğruna bedenini biraz daha parçalayan ve günün sonunda, buruşmuş, kafasında birkaç tel saçı kalmış aynadaki de yine sen... Dünün hareketi, boş sayfaya düşen kara bir leke gibi yarınını etkilerken peri masallarına inanmak bir kaçış. Hoş, yeni ya da TERTEMİZ bir sayfa açmak diye de bir şey yok, hikayenin baş rolü, tüm doğruları ve yanlışlarıyla hala orada var olmaya devam ederken, yeni çarşafın kirli bedeninle lekelenmeyeceğini mi söylüyorsun?!

Jungkook için uyanma vaktiydi.

Bir elinde kırmızı kutu, bir elinde ise hiçlik. Papanın gitmesinin üzerinden uzun bir süre geçmiş olsa da gerisinde, otoritesini insanın üstünde hissettirecek kadar bırakmıştı. Ağır, vanilyalı bir parfüm gibiydi, insanın burun direğini sızlatıyor, tüm sinir uçlarına dokunuyordu. Papa'nın ne istediği belliydi, belli olan bir şeyin nasıl dile getirildiğinin anlatmaya gerek yoktu, varsa da ancak özet geçilebilirdi. Netti, sıcak sesinin altında itiraz kabul etmeyen gizli fısıltılar vardı. Jungkook'un ona karşı çıkması, bahaneler bahanesi üretmesi,  Papa'yı isteğinden bir adım dahi geri attırmaz, üstüne oğlunu sözleriyle çiğ çiğ yerdi. Büyük olanın yapabildiği tek şey babasına boyun eğmek oldu, isteksiz gözükmek kendi kuyusunu biraz daha kazmak demekti.

''Bu Cumartesi.'' dedi Papa oğluna. ''Bu cumartesi, aileler birleşmişken evlilik teklifi için ne de muhteşem bir gün.''

Elindeki yüzüğe baktı. Bir Jeon gelinine yakışacak sadelikte ve parlaklıktaydı ancak Jimin'e verdiği yüzüğün yanından dahi geçemezdi. Anna, onun resmi eşi olana kadar da 'o' kudretli yüzük Anna'ya takılamazdı, sebebi bu olduğundan kimse de varlığını sorgulamıyordu. Ne yapmalı şimdi? Zaman, yarını kurtaramayacak kadar onu köşeye sıkıştırmıştı. Kaçtığı çözümleri arama vaktiydi şimdi ama nereden ve nasıl?

Ayağa kalktı, okyanus manzaralı, uzun camlara ilerledi. Hava, büyük olanın iç dünyasını yansıtırcasına gri ve kasvetliydi. Öyle ki denizin maviliği bile bu boğuculuktan kaçamamış, ona rıza görülen bu kadere öfkeyle boyun eğerek yansıtılan ışığı benimsemişti. Tıpkı, elinde haykırmaktan başka çağre gelmeyen, ölüm fermanı yazılmış bir mahkum gibi ancak beyaz dalgalarını püskürtebiliyordu. Kara hareler tekrar elindeki yüzüğe indi, olacakların başlangıcı olan yüzüğe öyle bir kinlendi ki dudağının sağ kısmı öfkeyle büküldü.

Kurduğu imparatorluğunun Papa'yla sınırlı olduğunu bilmek hatta bilmekle kalmayıp bunu bizzat hükmeden bir tavırla hissetmek Jungkook gibi her şeyi istediği an elde eden, insanları kurguladığı sahnede oynatan adamlar için kezzap içmiş kadar yakıcı ve dehşet vericiydi. Bu baskıya karşılık verememek, içindeki sabrı ve insanlığı bir bir tüketiyordu. Öfkesi ise elbette daha farklı yerlerden çıkıyordu.

Bitches and Riches Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin