27.Bölüm - YEŞİL BERE

1.5K 113 50
                                    

Buraya bir bölüm şarkısı bırakmayı unutmayın💙

"Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince."
- Hüseyin Nihal Atsız

27.Bölüm - YEŞİL BERE

Adımlarım toprak zemini çiğneyip yutarken, başım dikti. İki göğsümün ortasında gurur vardı. Bana bu gururu yaşatan babama gidiyordum. Adımın ve soyadımın geçtiği her yerde babamın adı da geçiyordu. Bir şehidin kızıydım. Bizi, vatanına ve bayrağına aşık birer insan olarak yetiştiren babama, çok şey borçluyduk.

"Geldim," elimi toprağa atıp usulca toprağı avuçladım. Botlarım yere sağlam basarken arşa ulaşmış gibiydim. "Sana geldim baba. Söz verdiğim gibi geldim ama." Göğsümde taşıdığım gurur dolu armayla geldim. Bize bıraktığın yolu yürüyüp de geldim. Önüme çıkan bütün engelleri aşıp öyle geldim. En tükendiğim anda bile pes etmemek için kendimle savaşmıştım. Ben bütün savaşların galibi olup sana geldim.

"Kızın geldi baba. Kızın verdiği sözü tutup geldi." Gözlerim dolarken beremi saçlarımın üzerine taktım. Kalbim hissettiğim duygularla çarparken dizlerimin üzerine çöktüm. Yedi yaşımda, soğuk bir kaldırım taşında otururken idrak etmiştim her şeyi. Bir daha hiçbir zaman içimden sökülen o duygunun tadını dahi alamayacağımı biliyordum. Çocukluk o anda bitmişti. Babam gitmiş ve çocukluk bitmişti.

Bazen sadece insanın ağlayarak bir şeyleri geçiresi gelir ama bu öyle bir şey değil. Kalbimde yanan bir mum var. Her baba dediğimde ateşi harlanan mum, canımı yakıyordu. Zamana bırakırken tükenmiştim. Hiçbir şey eskisi gibi olmadı ve bende o küçük kız çocuğu değilim. Ben, bir kez daha ağladığında babasının bacaklarına sarılan o kız olamadım. Şimdi bile ağladığımda başımı babamın dizlerine yaslamak istiyorum. Parmakları gözlerimin etrafında gezinip yaşları silsin ve ağlamamam için beni güldürsün istiyorum lakin istemekle kalıyorum.

"Başardım." Yeşil berem saçlarımın üstünde yerini alırken, omuzlarımı dikleştirdim. "Gururlan babam." Elimi mezar taşında gezdirip daha çok gülümsedim. "Ben başardım. Bir başıma." Gözlerim dolarken üst üste yutkundum. Dudaklarımı babamın isminin yazılı olduğu yere bastırıp, buz gibi olan mermer taşını öptüm. Oysa babamı öptüğümde dudaklarım sıcacık yanağına değerdi.

Eğer mümkün olsaydı altı yaşında zamanı avuçlarımda tutardım...

"Bir adam çıktı karşıma," usulca her zaman yaptığım gibi yere çöktüm ve sırtımı babamın mezar taşına yasladım. Sırtımı en güvenilir dağa yasladım. "Çok değiştim. Onunla çok ağladım. O adam hiç elimi bırakmadı baba," gözyaşlarım hızla süzülürken dudaklarımda kıvrımlar vardı. "Ben onu ittiğimde bile o elimi tutmaya devam etti." Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim ve başımı dizlerime yasladım. Bütün yanlışlarımın arasında tek doğrum oydu.

"Bir dahaki gelişimde Önder'i de getireceğim. Aynı abime benziyor baba. Tıpkı abim gibi zeytin gözlü ve simsiyah saçlı. Bembeyaz teni var ve pamuk gibi yanakları. Birçok huyu abime benziyor ama en çok Vuslat'a benzetiyorum. Annesi gibi kalbi sıcacık ve sevgi dolu. Abim çok değişti ama eskisi gibi olmayacağız sanırım. Ne olursa olsun küçük kızının kalbini kan revan içinde bıraktı." Gözyaşlarım artarken hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Babama her şeyi anlatıyor olmak bana huzur veriyordu. Sanki ellerini omzuma sarmış ve beni teselli ediyor.

"Burada olduğunu biliyorduk." Duyduğum sesle başımı dizlerimden kaldırdım. Koyu hareleri yavaşça üzerimde gezindi ve sıcacık gülümsedi. Daha çok ağladım. O kadar çok ağlıyordum ki, gözlerimin önü puslanmıştı.

DİLDÂDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin