Karaca'lar konağında sıradan ve sevimsiz bir gün daha.
Öyle ki gün ışıkları bile istemeye istemeye düşüyordu pencerelerden içeri.Karaca Konağı mensuplarından Öncü Karaca her zaman ki buzdan hallice tavrıyla ağırca adımladı basamaklardan.
Bu evden etiyle ,kemiğiyle nefret ediyordu.Ne ceviz kaplama yemek masasından memnundu ne de gül ağacı gövdesinden yapılma özel vitrinlerden.
Duvardaki biblolardan ya da anlamsız portrelerden de haz ettiğini söylemezdi.
Takım ceketi üzerindeki sıkı gömlekle beraber vücudunu çevrelerken babasına boş gözlerle bakındı."Günaydın. Turan Karaca."diye seslendi babasına en sert tonlamayla.
Ne diyecekti?
Sabahı şeriflerin hayırlı olsun babacağım diyerek mi saracaktı boynunu?
Bu ancak normal ailelerin ve normal ailede doğmuş mensup bireylerinin sabah selamlaşması olurdu.
Karaca Konağı için pek mümkün sayılmayacak bir neşe içeriyordu."Günaydın aslanım."diye yanıtladı babası okuma gözlüklerinin altından bir bakış atarken.
Bu konağın eski yeşil günlerini hatırlıyordu Öncü.
Ne yazık ki hatırlamakla kalmıyor derinlerinde bir yerlerinde kinini hala yansıtıyordu.
Saklamakla da uğraşmıyordu.
Zaten herkese ve her şeye karşı nefretle donanmış ruhu düşman cephesine en önde koşturan bir süvari misali kuşanmıştı zırhlarını.Fazla para iyi değildi.
Çoğu zaman.
Zehirli ve sarmaşıklarla kaplı bir binaya dönmüştü sapkınlıklardan ev.
Başlangıcı babası yapmıştı.
Annesinin ölümünden sonra yolundan saparken ahlak kurallarının her birini yok ederek bitmez tükenmez bir döngü başlatmıştı.Annesinin ölümünden kısa bir süre sonra bulduğu şehrin en güzel kadınlarını bir bir eve getirmeye başlamıştı.
Ayşe.
Fatma.
Dilara.
Elif.
Nisa.
Bir defter dolusu isim sayabilirdi Öncü.Bunlar şehrin en güzel kadınlarıydı.
Pahalı kumaşları severdi.
Pahalı kumaşları ona veren cüzdanı kabarık ruhsuz adamı da pekala daha çok severlerdi elbette.
Yani Öncü'nün babasını.Babası kalbindeki derin boşluğu doldurmak üzere kendine sürekli yeni aşıklar edinirken nihayetinde Nisa Hanım'ı bulmuştu.
Cici anneleri.
Öncü etiyle kemiğiyle ondan nefret eden bir çocuktu zira "Annesinin yerine "geldiği belliydi.
Diğerleri gibi gelip geçici değildi.Annesinin yerine gelmişti.
Ama Nisa Hanım'a olan kini ve nefreti ikizlerin doğumuyla yok olup tarihe karışmıştı.
Dünyanın en güzel kızları Öncü'nün kucağına verildiğinde Öncü onları ve annelerini artık aileden olarak sayabilmişti.Karaca Konağından hala gitmemişse sebebi kız kardeşlerini bu pislik yuvası konaktaki tüm kötülüklerden korumak idi.
Zira her kız çocuğunun içinde bulunduğu bir lanetin içindeydiler.
Her kız çocuğu gibi babalarına aşık ve babalarına tapan iki ruhtular.
Ve babaları kahraman sayılabilecek son adam dahi değildi.Bir mafyaydı.
Bu pislik içerisinde uyuşturucu ticareti vardı.
Silah kaçakçılığı vardı.
Adam yaralama ve adam öldürme vardı.
Siyasî evlilikler vardı.
Aldatma vardı.
Cebine biraz para verilip susturulan hukuk sisteminin kanlı çığlıkları vardı.Öncü etiyle kemiğiyle bu olayların merkezinde olsa da kız kardeşlerine pislik sıçramaması için elinden geleni yapıyordu.
Babaları tüm pislik çemberinin alevini yakan adamdı.
Kızların annesi Nisa Hanım ile alenen açık bir ilişki içerisindeydi.
Nikahlı eşi olan bu kadın ilk başlarda yıkıma uğrasa da kocasının kendi kızları ile yaşıt genç kızlarla olan ilişkisini artık umursamayacak denli bulanıyordu midesi.Babasının başlattığı zinciri Öncü'nün ağabeyi İlker daha da fittiliyordu.
Kadınlarla da sınırlı kalmadan erkekleri de,özellikle de güzel erkekleri,yatağından geçirmekte beyis görmüyordu.Lüks ve geniş konağın her yanı zenginlik idi.
Şatafat.
Kristal avizelerinde toz dahi bulunmayan kusursuz bir inşa.
Yer üstünde ve yer altında da olmak üzere Karaca soyadı geçince önü iliklenen ve diz çöken insanlar.Lakin kandı.
Silahtı.
Beyaz tozdu en zehirinden.
Kaçakçılık idi.
Ölümdü.İlker ne kadar kir varsa hepsine bulaşmayı severdi.
Daha da fenası babalarının aksine rezil ötesi özel hayatını bu konağa taşımaktan da sakınca görmezdi.
Çoğu zaman bir haftayı bile geçmeyecek ömrü olan kadınlar ve erkekler.
İlker ve sevgilileri.Öncü katı bir dille hem babasına hem abisine defalarca kez rest çekmişti.
Bu eve âşıklarınız adımlayamaz.
Pis işleri dışarıda yaşayarak gelin.Zira eskiden annesinin eli değmiş bu yapının içinde artık annesi nefes almasa da Nisa Hanım kötü biri değildi.
Aptal biriydi.
Henüz yirmi yaşında bile değilken belalı elli yaşlarında bir mafya babasından ikiz kız çocukları doğuracak kadar aptal ve aşık bir kadındı.Ve gençlik hatasının bedelini ağır ödüyordu.
Eline tutuşturulan çek ve kartlarla alışveriş yaparken "sus payı" olarak.
Nisa Hanım yaş alıp "anne sıfatı" ile kutsanınca.
Babası ve abisi evi podyuma çevirmekten geri durmamıştı.Öncü kız kardeşlerinden Ceylin'in yanağına bir öpücük kondururken kız sitemle homurdandı.
"İlker Abim bugün bizi önemli bir müjdeyle aydınlatacakmış."İkizlerden kumral olan kaş çattı ve devam etti Eflin Ceylin'in yerine.
"Ne olduğuna dair bir bilgin var mı Öncü Ağabey?""Ne bileyim ben yine ne halt yiyor."diye söylendi Öncü takım ceketinin önünü iliklenen.
"Ben çıkıyorum.""Çıkamazsın."dedi babası keskin bir dille.
"Ağabeyin İlker herkesin evde olmasını belirtti."Metreslerin de mi?
"Dışarıda işlerim var."dedi Öncü sıkılı dişler arasından.
"Akşam konuşabilirim ağabeyimle.""Öncü dedim!"diye gürledi altmışlarındaki babası sinirle.
"K-K-ızma."diye araya girdi Nisa Hanım sarı saçlarını düzeltip.
"Ben demiştim...Mağazadan alınacaklar vardı..."
Yalan söylemeye çabalasa da eşi(!) sert bir bakışla susturdu kadını."Şoför yolla. "
Derken evlerinin kapısı savruldu ve iki gölge düştü evin holüne.
Esmer uzun boylu ve karakteristik olarak olduğu kadar fiziksel donanım olarak da babasının ikizi gibi olan ağabeyi İlker tutuyordu bir eli sıkıca.O an Öncü dünyaya kazayla inmiş ve cennetin yolunu bulamamış bir meleğin ışıltısını gördü ağabeyinin kollarında elleri ellerindeyken.
Karamel rengi omzuna dökülen saçlarıyla iri iri badem biçimli kahverengi gözleriyle birlikte duruyordu oğlan.
Gördüğü tüm kadınlardan güzeldi.
Görülmüş tüm erkeklerden çekici.
Hokka kadar burnu ve minik bir yüzü vardı.
Üzerinde çiçekli bir gömlek ve havaya rağmen dar beyaz bir şortla birlikte beyaz teni gün ışığında ışıldayan bir melek"Evleniyoruzzzz!"diye sırıttı İlker karamel saçlı oğlanın yanağına bir öpücük kondurup.
Ağabeyinin yeni oyuncaklarından biri.
Sıkılıp kenara atacağı bir oyuncak.
Oyuncak olamayacak kadar güzel.
Lakin ağabeyine ait bir oyuncak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasaklarda
Romance"Ben seni uzaklarda, ben seni tuzaklarda Ben seni yasaklarda sevdim, ben seni yasaklarda..." Tutulduğum aşkın adı yasak aşk. "Yasaksın..."diye yineledi. "Sen bana yasak elmasın."